En büyük risk siyasi gerilim
1980 öncesi ortalık yangın yerine dönmüştü. Almanların bir projesi vardı. Türkiye'den Almanya'ya işçi gitmesin, Alman sermayesi Türkiye'de yatırım yapsın, yerinde işçi istihdam etsin.
Bu proje için Alman Hükümeti Türkiye'de anket yaptırmaya karar vermiş ve bunun için de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi ile anlaşma yapmıştı. Benim doktora hocalarımdan rahmetli Mükerrem Hiç proje başkanı idi. Biz de fakülte mensupları aynı projede görev almıştık.
Ben Karslı olduğum için Iğdır'ı seçtim. Bir arkadaşımın evinde kalıyordum. Akşam saat 11.00'de yoğun silah sesleri gelmeye başlıyordu ve sabah beşe kadar sürüyordu. Uyumak imkanı yoktu. Zar zor anketleri yaptık ve döndük.
Sağ-sol çatışmaları, o yıllarda toplumda bir tedirginlik ve gerginlik yaratmıştı. Yatırımlarda gerileme vardı... Enflasyon artmış ve büyüme oranı da düşmüştü. Kamuoyu ve basın, AP ve CHP büyük koalisyonu istiyordu. Ancak Ecevit ve Demirel anlaşamadı. 1980 darbesi oldu. Eğer anlaşmış olsalardı, darbenin gerekçesi kalmazdı.
15 Temmuz 2016 travmasıyla sağ ve sol arasında azalan kutuplaşma, yeniden başlamış görünüyor. Millet olarak terör darbesine karşı başarılı olduk ve fakat sonrasında bu travmayı iyi yönetemedik.
Toplumsal stres arttı
Siyaset üstü bir sorun olarak, terör sorunu ve Suriye sorunu da toplumsal stresi artırdı. Ekonomik çıkmazı da bu stres tetikliyor. 1980 öncesi de böyleydi... Bugün de ekonomik gidişatın kötüleşmesi (ekonomik konjonktürün inişe geçmesi) ekonomik faktörlerden çok siyasi sorunların etkisi altındadır.
Ekonomide temel sorun yatırımlardır. Siyasi gerginlik yatırım ortamını zorluyor. Özel sektör yatırımlarında gerileme var. 2017 bütçesinde yatırımlara ayrılan pay bütçenin yüzde 12'si kadardır. Bütçenin yüzde 30'una yakın kısmı borç faizleri ve sosyal güvenlik açıklarına gidiyor. Kamu özel iş birliği ile yapılan , yol ve diğer alt yapı yatırımlarında ise, gelecek kamu gelirleri bugüne iskonto ediliyor.
Sanayi üretim endeksinin eksiye geçmiş olması, büyümenin de düşeceğini gösteriyor. Yatırımlarda gerileme ve düşük büyüme işsizliğin artması demektir.
Türkiye'yi anlama yanlışı
Öte yandan kur artışı, bankaların ve özel sektörün dış borçlarını zorlayabilir.
Bu şartlar altında, ihtiyatlı davranmak ve toplumu birleştirmek görevi önce siyasi iktidara düşer. Bunun için hükümet önce dışarıda, sonra içeride gerginlik yaratacak adımlar atmaktan uzak durmalıdır.
Dış politikada, Avrupa'nın Türkiye'yi anlama yanlışları var. Ancak bu yanlışları diplomatik yollardan düzeltmeliyiz... Avrupa'ya tehditle değil diplomatik dille cevap vermeliyiz. Zira tepkili davranmak karşılıklı ilişkileri germektedir. Türkiye'ye gelen yabancı sermayenin yüzde 60 kadarı Avrupa'dan geliyor. Türkiye, dış ticaretinin yarısı kadarını da Avrupa ile yapıyor.
Avrupa, basın özgürlüğü ve idam konusunun, kendilerinin kırmızı çizgileri olduğunu söylüyor. Bu çizgileri bildiğimiz halde üyelik görüşmelerini başlattık. Şimdi bunları çiğnersek, Avrupa'nın üyelik görüşmelerini askıya alması yanında kapalı bir ambargo uygulaması riski de var.
CHP'nin de insan hakları ve demokratik özgürlükler açısından kırmızı çizgileri var. CHP de bunları topluma anlatırken, tehditkâr bir dil kullanmak yerine, daha temkinli bir dil kullanması gerekir. Gerilimin artması, CHP'nin hassas olduğu demokrasiyi gölgede bırakabilir.