En büyük bela
ÖNEMLİ bir devlet adamımız kleptoman yani çalma hastasıydı, çalmadan duramazdı...
Hastalık işte...
Başkasına ait herhangi bir şeyi, ihtiyacı olduğu için değil hasta olduğu için cebine atardı...
Zengindi, çiftliği bile vardı...
Hastalığı bilindiği için katıldığı her toplantıda gözler üzerine çevrilirdi. Tarassut altında olduğunu fark ederse çalmazdı... Çaldığı zaman da herhalde büyük zevk alırdı!
Akşam gazetesinin Ankara bürosunda çalışıyorduk. Basın Yayın, gazetecilere yeni birer ajanda ile kalem hediye etmişti. Bu devlet adamı politikacı da o gün haber vermeden ziyaretimize geldi. Bir süre sohbet ettikten sonra vedalaşıp gitti.
Nice sonra arkadaşımız Kaler Güven'in ajandasıyla kaleminin masasının üzerinde olmadığını gördük, inanın yadırgamadık... Kleptoman dostumuz geldiğinde çantasını Kaler'in masasının üzerine koymuştu, demek ki giderken el çabukluğuyla ajanda ve kalemi de götürmüştü...
* * *
Bir kişi de olsa Türk siyasal hayatı kleptoman siyasetçi gördü ama bu dönemde yani 16 yıldan bu yana da mitomani hastası çok isimle tanıştı. Ne acı ki mitomaniye yakalananların hemen hepsi iktidar mensubu...
Bu hastalığın da tedavisi henüz bulunmuş değil...
Hayal edip yalan söyleme hastalığıdır mitomani; bu hastalığa yakalananlar için iyi birer senarist demek mümkünken bunu söyleyemezsiniz; çünkü hepsi trışkadan senaryo yazarıdır, çoğu hayalini yazarken yüzüne gözüne bulaştırır...
Mesela..
Akaryakıta zam yok derler, zam yaparlar...
Enflasyon düşüyor derler, oysa mübarek çoktan çift haneli rakama tırmanmıştır..
Herhangi bir konuda verdikleri rakamların tamamı asılsızdır, anlayacağınız yalan söylemekten perva etmezler...
Başka örnekler de vermek mümkün; ülke hukuk devletidir derler, utanmadan hukuku boğazlarlar...
Hakları, özgürlükleri ve adaleti yok ederler ama ülkede üçünün de olduğunu söylerler...
Bunların her hareketi sahtedir, her lafı yalan.
* * *
Yurttaş ne çekiyorsa mitomani hastaları yüzünden çekiyor...
Ülkemizin başındaki bu en büyük beladan sandıkta kurtulduk kurtulduk, kurtulamadık yandık...
Toprak yerli ve millî, bayrak Yunan
BU defa da Mustafa Balbay konuyu gündeme taşıdı...
AKP'nin Genel Başkanı olduğu için Cumhurbaşkanı'na, Başbakan'a, ilgili bakanlara 2004 tarihinde Yunan'a, alınmış hiçbir yasal karar olmadan bırakılan 18 adanın akıbetini sordu...
Cevap yok...
Önceki gün Aydın halkı meydanda toplandı ve aynı konuyu sahiplenerek kadastro varlıkları Aydın ilimize ait olan adaların hesabını sordu...
Yine cevap yok...
Oysa bu adalar halen Yunan işgalinde; oralarda Yunan askeri tesisleri var; namluları bize dönük; toprak bizim ama üzerinde asılı bayrak, Yunan bayrağı...
Yerli ve millî ayağına yatarak meydanlarda ve kongrelerde gösteri yapanların kaç gram yerli ve millî olduğunu görün. Toprağının üzerinde Yunan bayrağı sallanacak, sen hâlâ yerli ve millî geçineceksin; tek millet, tek vatan, tek... diye sayacak baş parmağını devreden çıkararak milliyetçilik taslayacaksın, pöf sana!...
Jesti yaptık, apışıp kaldık
BOYUMUZDAN büyük işlere kalkışıyoruz...
Yapacağımızı sanıyoruz...
Ama el âlem yapamayacağımızı bizden iyi biliyor...
Erdoğan birkaç gün önce kapıyı aralamak için harekete geçti, AB yetkilileriyle Varna'da dönem başkanı olan Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov'un başkanlığında görüştü...
Beklenen jesti de yaptı ve "Gelin Avrupa'yı birlikte inşa edelim" dedi...
Sonrasını merak ediyorsunuz herhalde; söylüyorum, bu jestimize yanaşan olmadı!
* * *
AB kapısının açılmasını ve bize "Buyurun girin" demelerini boşuna beklemeyelim...