"Emevi Camii"nin yanıbaşında bomba!!!
Dünyanın bir yanı gelişerek, büyüyerek, zenginleşerek nihayet Mars'a bile göz koyarken, diğer tarafı yoksulluk, çaresizlik ve geri kalmışlık içinde bocalayınca, birileri de başkalarına çok kolay lokma oluveriyor işte...
Güçlülerle zayıfların, sahipsizlerle eşkiyanın dengesiz bir kavgasıdır ortadaki manzara...
İşte bu kanlı, kaotik, sarsıcı ve kahredici manzaranın tam ortasında; "Toplumlar kendi kaderlerini kendileri tayin ederler" iddiası da, eşkiya dünyada bir hikayeden ibarettir artık... Hem de "yalan"larla süslenmiş bir ikiyüzlü hikaye!..
Demokrasi, halk iradesi, gelenekler, kaideler, seçim-sandık vs. hak getire!.. Artık kimse kendi "ulus"unun rotasını çizemiyor bu dünyada, kimse kendi "demokrasi"sinin içinde ne yazık ki istediği gibi de yaşatamıyor milletini... Çünkü herşeye "büyük birader" karar veriyor!!!
Çünkü "kraldan çok kralcı"lar dünyaya hakim olmak istiyor "süper güç"leriyle... Hem de milletleri pervasızca, insafsızca ve zalimce katletme pahasına... Hem de açgözlülük, yağmacılık ve rant uğruna...
Herkes farkındadır artık; Küresel diplomatik tuzaklar emperyalist ranta hizmet edince, "büyük balık küçük balığı yutar" stratejisi en çok da geri kalmış coğrafyalarda devreye giriyor... Hem de, ancak zavallı acizlere çekici gelebilen yalancı "bahar"lar kılığında!!!
Ve o tuzaklar sinsice, alçakça ve ihanetle dayatılırken birileri en çok da Orta Doğu'nun bağrında hiç çekinmeden eşkiyalık yapabiliyor, hiç umursamadan kirli kan denizleri oluşturabiliyor...
İşte o ihanet denizlerinde birçok ulus boğuldu son yıllarda... Hem de sözde "diktatör"leri yok etme pahasına, küresel diktatörlükler dayatılırken!..
***
Yalana sığınan savaş!..
Peki; neler mi yaşanıyor işgal, yağma, iç savaş kışkırtması ve çok büyük toplumsal acıların sonrasında?..
Bu sorunun yanıtı, "demokrasi" getirileceği vaadiyle işgal edilen Irak'ta bir yara gibi kanamaya devam ediyor... En vahim örnek orasıdır işte...
Üstelik de; yıllardır hem gafil "kral"cıklara hem de kendi kaderlerini ancak kendilerinin tayin edebileceğini anlamayan işbirlikçilere ders verircesine kanıyor o yara!..
Unutmayınız ki; 25 yıl önce "Körfez Savaşı" planıyla devreye sokulan yağma stratejisi ilk önce Irak'ta bir barbarlık denizi yarattı...
Yerli işbirlikçiler yanlarına bir de El Kaide gibi kiralık teröristler ordusunu katınca, "iç savaş" adı altında birileri yedi bitirdi Irak'ı, topraklarını, yeraltı zenginliklerini ve en önemlisi de insanlarını!..
İşte Mezopotamya'nın bağrında ve çevresinde utanç verici, mide bulandırıcı bir yağma sürerken, ABD ve ortaklarına biat eden bedevi krallarından kimileri boyun eğdi, kimileri, geri çekildi ve kimileri de "ülkemin geleceğine ancak ulusum karar verir" diyerek küresel eşkiyalara meydan okudu...
Kahredici "Halepçe" muamması öne çıkartılabilir ama yanlışlarını hiç savunmadım Saddam Hüseyin gibilerin...
Ancak onu düzmece bir mahkeme ile idama götürenlerin gerekçesinin "kimyasal silah tesisi" yalanı olduğu da gözardı edilmemeli...
Çünkü tarih eninde sonunda gerçeği Irak'ta da deşifre etti...
Dün de bu köşede vurgulamıştık; Dünyanın en güçlü istihbarat örgütlerinin yöneticileri bile, hem de "kimyasal tesis" yalanını ortaya atan Iraklı bir ajanın itiraflarına dayanarak Saddam'ı suçlayacak delil elde edilemediğini defalarca açıklamışlardı...
***
Kim diktatör acaba?..
İyi de Saddam Hüseyin ve yönetimi yıllar önce gitti de ne oldu, "laik" Baas rejiminin bütün güçleri idamla-katliamla dağıtıldı da ortalık cennete mi döndü Bağdat ve çevresinde?..
Kimse kendini kandırmasın; yalancı "bahar"ın mayın üzerine ekilen kanlı çiçekleri nerede açtıysa, işte kan fışkırdı emperyalist tohumların atıldığı o topraklardan!!!
Baksanıza; "Arap Baharı" zırvası Irak'a hiç de huzur getirmedi ve belli ki yakın zamanda da getirmeyecek...
Yani Saddam döneminde olmadığı iddia edilen "demokrasi" kukla devlet döneminde de geri getirilemedi ve Iraklılar Baas rejimini aramaya başladı... Ne tuhaf ki, çok geçmeden gelen gideni arattı orada da...
Çünkü Irak'ta en az bir milyon masum insan emperyalizmin "böl-yağmala-yönet" stratejisi uğruna can verdi, yüzbinlercesi sakat kaldı ve milyonlarcası da vatanlarından oldu...
Heyhat ki, "Körfez Savaşı" sırasında ABD askerleri Bağdat'a girdiğinde ellerinde çekiç ve terliklerle Saddam heykellerine saldıran gafiller bile yıllar sonra televizyonlara çıkarak nasıl da pişman olduklarını anlatıp durdular...
Üstelik Saddam gideli ve Baas rejimi dağılalı çok oldu ama Bağdat'ın çevresinde daha düne kadar kafa kesen, katliam yapan, şehirleri ele geçiren, sözde şeriat kanunlarıyla yönetime el koyan IŞİD militanları dolaşıyordu...
Daha düne kadar camiler, türbeler ve stadyumlar bombalanıyordu Irak'ın IŞİD'e teslim edilmiş yıkık kentlerinde... Hem de Saddam'ın asılmasından yıllar sonra şehirler yaşanmaz hale getirilmişti Irak'ta...
Yani, "diktatör" denilen Saddam'ın kemiklerinden bile eser kalmamış bir tarihte, Irak'ın ne omurgası kaldı ortada ne çatısı ne de huzuru...
***
Vah AKP vah!..
Gelelim "3.dünya savaşı"nın bile konuşulduğu şu günlerde Suriye'nin bir kez daha hedef alınmasına;
Daha geçen hafta "Suriye'den çekileceğiz" diyen ABD Başkanı Trump ne olduysa, anında fikir değiştirdi ve İngiltere ile Fransa'yı da yanına alarak, hem de Miraç Kandili gecesi Müslüman ülke Suriye'ye bomba yağdırdı...
Bir zamanlar "Emevi Camii'nde namaz kılacağız" diyen AKP iktidarı da ABD'yi kutlayan ilk devlet olarak hiç gecikmeden saldırıdan dolayı "memnun"iyetini açıkladı...
Ancak Erdoğan ve kurmaylarından biri de çıkıp şu soruları sormadı Trump ve ortaklarına;
"Ya arkadaş sen daha geçen hafta Suriye'den çekilecektin ya?.. Ne oldu da; neyin ve kimin uğruna anında fikir değiştirdin, hem de kutsal bir gecede Emevi Camii!nin yanıbaşına bomba yağdırdın?.."
Sormak lazım; ABD ve ortakları kendilerine "ileri karakol" arıyorlar da, Körfez Savaşı sonrasında hem ekonomik hem de diplomatik açıdan hep kaybeden Türkiye neyin peşinde?..
Irak, Libya ve Suriye'den sonra sıranın kime geleceğinin farkında mı Ankara?..