Elin kopmamış, gazi değilsin!
14 Eylül 1921…
Sakarya Zaferi’nin hemen arkası…
Batı Cephesi Kumandası İsmet Paşa ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa’nın, Edirne ve Kozan milletvekili sıfatıyla Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bir önerge gönderirler.
“Başkumandan Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine müşirlik rütbesi ile gazilik ünvanı tevcihini teklif ve istirham ederiz” ifadeleriyle verilen önerge 19 Eylül 1921 tarihin Meclis’te onaylanarak yasalaşır.
1921'den itibaren her yıl 19 Eylül, Gaziler Günü olarak anılıyor.
Dün de bir 19 Eylül'ü daha geride bıraktık. Sivil toplum kuruluşları, siyasiler, siyasi partiler “Gaziler Günü” mesajları yayınladılar.
Atılan mesajların ana düşüncesi “Gazilere minnettar olduğumuz ve onlar sayesinde bu ülkenin ayakta kaldığı” üzerine kurgulanmıştı.
Evet, bu mesajlar doğru, yerinde, ancak sanaldı!
Nasıl mı?
Şu anda Türkiye'de sayıları 20 bine yaklaşan; bir parmağı olmayan, kafasında kurşun taşıyan, yüzü, kol ve ayakları parçalanmış olmasına rağmen "yeterli uzuv kaybı" olmadığı iddiasıyla gazi sayılmayan vatandaşımız var.
"Nasıl olabilir, devlet bunları görmüyor mu, siyasiler elbet çözerler..." diyenler vardır. Ancak hiç öyle sanıldığı gibi bir yapı ortada yok. Siyasilerle defalarca görüşülmesine, sözler alınmasına rağmen bir türlü çözüm bulunamıyor.
Geçtiğimiz günlerde "Malul Sayılmayan Gaziler Derneği"nden bahsetmiş ve kahramanlarımızın sorunlarına dikkat çekmiştim. Yazıdan sonra çok fazla geri dönüş aldım. Gördüm ki tablo tahmin ettiğimizden de ağır.
Dernek Başkanı Mesut Kılıçarslan Bey'i "Gaziler Günü" dolayısıyla aradıktan sonra kısa bir röportaj yaptım. Kendisi, sayıları 20 bine yakın "gazi" sayılmayan kahramanlarımızın temsilcisi...
İşte Kılıçarslan'ın anlattıkları:
"Gaziliğimiz milimle ölçülüyor"
"25 yıldır gazilik alabilmek için mücadele veriyoruz yaklaşık beş yıldır da dernek olarak mücadele veriyoruz.
Sosyal Güvenlik Kurumu'nun 1953 yılında çıkarmış olduğu 1053 sayılı nizamnamesi var, birden altıya kadar derecelendirme vermişler. Yaralanma durumumuz, belirtilen derecenin altında olduğu gerekçesiyle hakkımız elimizden alınıyor. Santimle, milimle ölçülerek gazi olamıyoruz. Örneğin benim iki parmağım kopuk bir santim daha kopması gerekiyormuş gazi olabilmem için.
Omuriliğine yakın yerde kurşunla yaşayan bir kardeşimiz gazi değil. Kurşunun omur ilikte olması gerekiyormuş. Bu ve bunun gibi keyfi uygulamadan dolayı gazi sayılmıyoruz."
"Yeniden askere çağırıyorlar"
"Askere gidiyor, yaralanıyoruz. Hastanede "gazi" gibi ilgi görüyoruz. Hastaneden çıkıp "gazi olduk" diye memleketlerimize dönüyoruz. Sonrasında askerlik şubesi "Sen gazi değilsin" diyerek tekrar askere çağırıyor. "Neden" diye sorulduğunda "SGK'ya sor. SGK seni santimle, milimle ölçmüş, biçmiş gazi saymamış" cevabı veriliyor.
Şimdi yetkililere soruyorum, bir parmağı olmayan, sırtında kurşun taşıyan ve ağır bir psikolojik travma yaşayan gencimiz askere nasıl geri çağrılabilir? Bu çocukların hakkı yenmişken, askerlik yapmalarını nasıl bekleyebiliriz?"
"Siyasiler günü kurtarma peşinde"
"Konuyu düzeltmesi, yasadaki sorunu çözmesi gereken siyasiler günü kurtarma peşinde. Gerek iktidar partisi gerek muhalefet partileri topu birbirlerine atıyor. Muhalefet partileri genel başkanları ile görüştüm konuyu anlattım 'Biz çok kanun teklifi verdik ama iktidar kabul etmiyor' dediler.
İktidar cephesiyle görüştüğümüzde 'Siz haklısınız madalyayı hak ediyorsunuz, sizler gönlümüzün gazisi oldunuz' diyorlar. Biz, gönüllerin değil devletimizin madalyalı gazileri olmak istiyoruz."
"Cumhurbaşkanı 5 yıldır randevu vermiyor"
"İktidar partisi yetkilileri, 'Yukardan emir gelmesi lazım' diyerek topu Sayın Cumhurbaşkanımıza atıyor. Sayın Cumhurbaşkanımızdan randevu talep ediyoruz ama beş yıldır randevu alamadık.
Öte yandan yaralanmalar sadece fiziksel değil. Psikolojik post travmatik stres bozukluğu yaşanıyor. Örneğin bir arkadaşımız 'düşman geliyor' diyerek gece hanımını boğazlamaya kalkıyor. Başka bir arkadaşımız çobanlık yaparken koyunlarını düşman sanarak bıçakla telef ediyor. Birçok arkadaşımıza gazilik verilmediği gibi tedavi süreçleri yarım bırakılarak topluma salındı. Sonra ne arayan ne soran var!
Bizler devletimizden fazla bir şey istemiyoruz. Gazilik madalyalarımızın bir an önce verilmesini istiyoruz. Öldüğümüzde en onurlu mirasımız olan gazilik unvanımızı çocuklarımıza bırakabilelim. Nesilden nesile vatan sevgisinin en büyük duygu olduğunu anlatalım."