El Bab'daki yıldız çocuk!
FURİ VE SURİ: Amerikan ordusu, Pentagon'un yönlendirmesi ile Hollywood'a imaj filmleri yaptırır. Bu filmlerden biri olan "Furi"de tankın üzerinde Amerikan askerleri poz verir. Komutanının yıllar önce "yıldız çocuk" dediği tank komutanı Mehmet, arkadaşları sürücü Hüseyin, nişancı Özgür ve doldurucu Ümit ve Hasan üsteğmen ile birlikte uzamış saç ve sakalları ile aynı pozu verdiler ve İnternet ortamında paylaştıkları fotoğrafın altına Suriye'de savaştıkları için "Bu da Suri!" diye yazdılar...
***
Uzman çavuş Mehmet, komutanı olduğu tanka adeta sevgili muamelesi yapıyordu. Bu durum, komutanları İbrahim albayın gözünden kaçmıyordu.
Mehmet, El Bab harekâtına bu tankla katılmış, her seferinde arkadaşları sürücü Hüseyin, nişancı Özgür ve doldurucu Ümit ile birlikte, sivil halka zarar vermeden terör yuvalarını dağıtmıştı.
İbrahim albay, bir gün Mehmet Çavuş'u çağırdı:
-Mehmet, senden ve arkadaşlarından çok memnunum. Türk Milleti sizinle iftihar edecektir. Yalnız sana bir soru soracağım...
-Emredin komutanım...
-Savaşın ortasında, yarı çöl şartlarında, bombalar patlıyor, açılan çukurlardan göğe duman bulutları yükseliyor, sen komutanı olduğun tankı, her çatışmadan sonra gelin arabası gibi tertemiz ediyorsun. Bu sende bir tutku halini almış. Bu nasıl bir tutkudur. Bu tank sevgisinin sebebi nedir?
-Komutanım, bu eski bir hikâyedir. Ben çocukluğumda, bir operasyon için köyümüzden geçen tanklar gördüm. Askerlerle, komutanları ile görüştüm. O gün tankçı olmaya karar verdim. Subay, astsubay veya er olarak ama mutlaka tankçı olacaktım.
-Mehmet, senin Malatyalı olduğunu biliyorum. Malatya'nın neresindendin?
-Doğanşehir'den komutanım, Polat kasabasından...
***
İbrahim albay, teğmenliğinde, Afşin Termik Santralı'nı havaya uçurmak isteyen teröristleri takip ederken, Maraş-Malatya sınırındaki Karadağ'da tankların da ilk defa kullanıldığı bir operasyona komuta etmişti. Operasyona giderken, Polak'tan geçmişler, yollarını keserek ayran ikram etmek isteyen köyün kadınlarını, yemeğe davet eden muhtarı güçlükle ikna etmişlerdi. Köylülerin elinden dönüşte uğrayacaklarına söz vererek kurtulmuşlardı.
Başarılı geçen operasyondan dönerken köy dışında ağaçlık bir bölgede mola vermişlerdi. O sırada afacan bir çocuk elinde bir torba ile koşarak gelmiş ve Mehmetçiklere köy ekmeği ve peynir ikram etmişti. Teğmen, çocuğu çağırmış ve sormuştu.
-Çocuk, neden azık getirdin, askerin yiyeceği var.
-Olsun komutanım, tarlada çalışırken askerlerle konuştum, aç olduklarını öğrendim. Hem köy ekmeği tazedir, peyniri de annem yaptı.
-Peki bana komutanım dediğine göre rütbemi de bilirsin. Söyle bakalım.
-O kadarını bilmiyorum ama tek yıldızsın komutanım.
-Peki, sen de benim için bundan sonra yıldız çocuksun, seni hiç unutmayacağım.
***
Bu konuşmadan sonra yıldız çocuğun annesi ve muhtar diğer köylülerle birlikte kamp yerine gelmiş, iki koç keserek, Mehmetçiğe ziyafet vermişlerdi. İbrahim albay, koçların parasını ödemek istemiş ama muhtar kabul etmemişti.
-Şu çocukluğundaki tankların geçişini anlat bakalım Mehmet.
-Komutanım, bizim köy Karadağ dediğimiz dağın dibindedir. Annem, beni tarlaya göndermişti. Operasyondan dönen askerlere ekmek vermiştim. Tankları da ilk defa o zaman görmüştüm. Tanklara hayran olmuştum. Orada, tank birliğinin komutanı, tek yıldızlı dediğim bir teğmenle konuşmuştum. O da bana "yıldız çocuk" demişti. O zaman kendime söz vermiştim. "Ben de tankçı olacağım" demiştim.
-Mehmet, o tek yıldızlı benim! Yıldız çocuk da...
-Benim komutanım..
O tek yıldızlı teğmen ve yıldız çocuk, yıllar sonra birbirlerini tanımadan aynı birlikte silah arkadaşı olmuştu.
İki kahraman asker, rütbe ve yaş farkını unutarak birbirlerine sarıldılar.
İbrahim albay, bir defa daha böyle bir milletin çocuğu olarak dünyaya geldiğine şükretti...