Ekonominin de kimyasını bozdular
Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik istikrar sorunu, temelde kötü yönetime ve kurumsal yapının bozulmasına dayanıyor. Kurumsal yapı, devlet, hukuk düzeni, eğitim düzeni ve din kurumudur. Birçok uluslararası anket ve araştırma Türkiye'nin hukuk, demokrasi ve eğitimde geri düştüğünü açıklıyor. (Detay için, ''Demokrasi ve Kalkınmanın Şifreleri'' kitabıma bakılabilir.)
Kurumsal yapıyı veri kabul edersek ve bozulmaya yalnızca ekonomik pencereden bakarsak, en önemli sorunlar cari açık, büyüme, işsizlik ve yoksullaşma sorunudur.
Cari açık bir ekonomide kan kaybıdır.
Cari açık bir ekonomide dış ekonomik ilişkilerde kaybetmenin göstergesidir. Türkiye 2003 yılı dahil, bugüne kadar geçen 16 yılda 610 milyar dolar cari açık vermiştir. Kur dengesi bozulmuş ve ekonomi kriz riskine girmiştir.
2002 öncesinde bazı yıllar cari açık vardı, ancak millî gelire oranı düşüktü.
Gelişmekte olan ülkelerin cari açık vermesinin iki nedeni var:
Birisi, içeride yatırım yapabilmek için teknoloji ve yatırım malı ithalatı yapılmasıdır. Bu takdirde üretim ve ihracat artacaktır. Cari fazlaya dönüşecektir. Güney Kore bu yolla kalkındı.
İkincisi; tüketim malı, ara malı ve ham madde ithalatı nedeniyle cari açık verilmesidir. Bu aynı zamanda üretimin ithalata bağımlı olmasına ve cari açığın sürekliliğine neden olmaktadır. Türkiye örneği.
Türkiye kontrolsüz ve plansız sıcak para serabına kapıldı. Yarını göremedi. Devleti piyasa dışında bıraktı. Bazı iktisatçılar da büyüme varsa sorun yok diye fetva verdi. Ancak cari açığın nihai olarak dış borçla finanse edildiğini (önce dış borç sonra ithalat), dış borçla tüketmenin ise Türkiye'nin potansiyel büyümesini bugünden kullandığını bilemediler veya bilmek istemediler. Zira Türkiye net dış borç ödeyen ülke konumuna girince, eğer kaynak çıkışının millî gelire oranı daha yüksek olursa, fakirleşme başlayacaktır. Servet kaybı ortaya çıkacaktır. Şimdi eğer dış borçlarda temerrüde düşmezsek tam da bu sınırdayız.
Türkiye cari açık konusunda dört temel hata yapmıştır.
1- Dalgalı kur politikası uygulayarak sermaye hareketlerinde kontrolü kaybetmiştir. Gerçekte ise Dolarizasyonun olduğu, döviz piyasasının gelişmediği bizim gibi ülkelerde dalgalı kur sistemi piyasanın spekülatif yapı kazanmasına ve kırılganlığa yol açmaktadır.
2- Devlet yanlış anlaşılmıştır. Devletin piyasayı ve rekabeti düzenleyici, kartelleşmeyi önleyici rolü anlaşılmamıştır. Planlama rafa kaldırılmıştır.
Ayrıca devlet FETÖ gibi bazı tarikatların çıkar hedeflerine alet edilmiştir.
3- Turizm, yiyecek-içecek sektörlerine inanç öncelikli bir gözle bakılmıştır. Bu sektörlerin döviz sağlama fonksiyonları frenlenmiştir.
4- Dış ticarette öncelikler dikkate alınmamıştır. Özellikle Çin'le olan dış ticaretten dolayı yılda 20 ile 22 milyar dolar dış ticaret açığı veriyoruz. Çin'den ithalatımız içinde oyuncak, naylondan üretilen mallar, çanta-bavul gibi mallar ağırlıklıdır.
Trump bile ABD'nin dış ticarette kaybını hesap ediyor. Türkiye incik-boncuk için yalnızca Çin'e 20 milyar dolar dış ticaret açık veriyor. Yeni Ekonomi Programında da inadına Çin'le ikili ticari ilişkileri geliştirmekten bahsediliyor. Oysa ki ''Çin'le dengeli bir dış ticaret yapacağız'' denilmesi gerekirdi.
Cari açığın çözülmesi de kur artışına bırakıldı. Kur artışı ithalatı da pahalı hale getirdi. Bu nedenle hem üretim maliyetleri ve bağlı olarak enflasyon arttı. Hem de ithalat finansmanı zorlaştı ve birçok firma zora girdi.
Gerçekte ise üç beş sene önce cari açık sorunu çözülebilirdi. Ara malı ve ham madde sektörleri için ithal ikamesi politikası uygulayarak üretimi ithalata bağımlı olmaktan kurtarabilirdi. Ezber bozan teşvikleri büyük firmalara vermek yerine, içeride ara malı üretimine verebilirdi. Bizzat devletin kendisi geçici üretim yapabilirdi. Bu iktidar yapmadı.
Artık kritik eşik aşıldı. Yüksek kur nedeniyle cari açık düşebilir. Ancak bitmez. Üretim ithalata bağımlı olduğu için, ithalat azalırsa üretim de azalır.
Zaten yüksek kura razı olarak cari açığı azaltmanın ağır bedelini de yaşıyoruz.