Ekonomide vizyonsuzluk

Yazılarım ve katıldığım ekonomi programlarında, ilk soru ''dolar ne olur'' oluyor. Basında ekonomi denilince yalnızca borsa, döviz ve altın analizleri yer alıyor. Bazen de ayda bir yayınlandığı zaman, enflasyon ve işsizlik ve üç ayda birde büyüme haber ve analizleri yer alıyor.

Sermaye piyasası, reel sektörü temsil eden bir piyasadır. Ancak hisse senetlerinde artış ve düşüşler, firmaların başarı ve başarısızlığı ile değil, uluslararası ekonomik ve siyasi gelişmeler ile ekonomi yönetiminin doğruları ve yanlışları ile şekil buluyor. Bunun içindir ki, borsanın geleceği ile ilgili tahmin yapmak adeta imkansızdır. Ancak tüm medyada bu tahminler yer alıyor.

Aslında rasyonel politikalar yerine, popülist politikaların ve cin fikirlerin karşılık bulduğu hiç bir ülkede ve hiçbir ekonomide, ekonomiyi yönetenlerin psikolojisini ve davranış biçimlerini kimse tahmin edemez. Bu durum aynı borsayı tahmin etmenin de zor olduğunu gösteriyor.

Türkiye'de medya, kendi hisse senetlerinin değerlenmesi için, spekülatif piyasaya çalışmayı iş edinmiştir. Bu konuda hem fetva veren, hem de tasdik eden iktisatçılar bulmuştur.

Öte yandan 2008-2009 krizinden beri, küreselleşme istikrarsızlık yaratan bir süreç yaşamaktadır. Maalesef Türkiye de küreselleşmeye, Bir... Ekonomi yönetiminde vizyonsuzluk... İki... Popülizm katılınca, ekonomi de dünyanın en kırılgan ekonomisi durumuna gelmiştir.

Ekonomide slogan da bir popülizmdir. Ekonomide vizyonla, sloganı karıştırmamak gerekir. Söz gelimi siyasi iktidarın 2023, yüzüncü yıl için 500 milyar dolar ihracat sözü ve yine geçen gün Sayın Erdoğan'ın söylediği Türkiye ekonomik büyüklük olarak dünyanın ilk onuna girecek şeklindeki sözleri yalnızca birer slogandır.

Ekonomide vizyon mevcut verileri değerlendirerek, ulaşılmak istenen seviyeyi tespit etmek, geleceğin resmini çekmektir. Slogan şeklinde olursa bu yalnızca hayal olur.

Ekonomide vizyon, planlama ile, mevcut verilerin ve tahminlerin değerlendirilmesi ile olur. Bunun için de farklı ekollerden olan, ideolojik takıntısı olmayan, planlama uzmanları ve akademisyenler gerekir.

Bizde geçmiş iktidarlar vizyon yaratmak için planlamayı kullandı. ABD'de genellikle farklı düşünenlerden oluşan bir ''Ekonomik Danışmanlar Konseyi'' var.

Bugünkü siyasi iktidar ekonomide danışmana ihtiyaç duymuyor... Tersine kendi dediklerini onaylayan danışmanlarla çalışıyor. Söz gelimi faiz tartışması aynen böyle oldu. Sayın Erdoğan'ın faizler düşsün diye Merkez Bankası'na baskı yapmasına, danışmanları da koro halinde katıldılar. Faizler eksi olduğu zamanlarda bile danışmanlar da faizler düşmeli diyordu. Gerçek ise farklıdır:

* Genel olarak piyasada durgunluk varken faizleri indirmek, yatırımların artmasına ve ekonominin canlanmasına katkı sağlar. Ancak bu durum ülkeye, siyasi ve ekonomik konjonktüre göre değişir.

* Eğer uzun dönemli bir durgunluk bekleniyorsa ve satışlar düşüyorsa kimse yeni yatırım yapmaz veya kapasite artırmak için yeni makineler almaz.

* Türkiye'de bankaların finansman maliyetleri ile kredi faizleri arasında her zaman yüksek fark olmuştur. Mamafih, bankalar mevduat yoluyla veya Merkez Bankası'na borçlanırken, yıllık faiz üstünden borçlanıyorlar, kredi verirken aylık faiz üstünden hesap yapıyorlar. Yani Merkez Bankası'nın faizleri düşürmesi tam olarak yatırım finansman maliyetlerine yansımıyor.

* İşsizlik ve ekonomik riskler yüksek olduğu bugünkü gibi bir ekonomik konjonktürde, bütçeden para dağıtılması, KOBİ kredilerine kefalet verilmesi, harcamaların artması ve canlanmayı sağlamakta yeterli olmaz... Tersine gelecek endişesi ile iktisadi ajanlar tasarrufa yönelir veya gayrimenkul gibi kısa süreli bir canlanma sağlayacak ölü yatırımlara yönelir.

* Türkiye açısından daha önemlisi, ekonomide güven ortamının azalmasıdır. Siyasi kutuplaşmanın artması, mülkiyet hakları ile ilgili tartışmalar ve hukuki güvencenin zedelenmesi, yatırımları da, tüketimi de yavaşlatmıştır. Ekonomide uzun durgunluk devam etmektedir.

TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu'nda da, iş adamları bugünkü siyasi ve hukuki zeminde yatırım yapılmayacağını da dolaylı olarak açıklamışlardır. Bu şartlarda eğer bir ekonomik kurul oluşturulmuş olsaydı, bu sorunları tartışır ve Sayın Erdoğan'a yol gösterirdi.

Yazarın Diğer Yazıları