Ekonomide dönüşümün anahtarı

ABD ve Avrupa, 2009 krizinin kalıntılarını ortadan kaldırmak ve diğer ülkelerle rekabet edebilmek için, birtakım önemler alıyorlar. Türkiye ise bu küresel sorunları ve ekonominin, durgunluk, cari, açık ve dış borç, gibi çıkmazlarını görmezlikten geliyor.
Son 10 yılda enflasyonda değişen bir şey yoktur. Son 3 yıldır fert başına yüzde 1, yüzde 2 büyüyor. Bu düşük büyüme ile gelir artışı yaratamadığımız için toplam 400 milyar dolara ulaşan dış borçları çevirme riski yaşayabiliriz.
Durgunluk olmasına rağmen cari açığın devam etmesi üretimin tamamıyla ithal ham madde ve ara malına bağlı olduğunu gösteriyor. Dolar Euro hareketleri bu nedenle üretimi de etkiliyor.
Türkiye yeni bir orta gelir tuzağına düştü. Bunun en önemli nedeni dışa bağımlı üretim yapısı ve 2002 yılından beri dış borçlanma yoluyla hazır yememizdir.
En büyük risk dış politikadaki sorunların, ekonomiye yansımasıdır.
Ortadoğu politikasına şüpheli yaklaşan batı, Türkiye’ye “gizli ambargo” uygulayabilir. Arap sermayesi de batılı fonlar içindedir. Bu şartlarda Türkiye’ye sermaye girişi kısıtlanırsa, raiting kuruluşları kredi notumuzu düşürürse, ekonomide ağır bir kriz yaşarız.
2001 IMF programı ve Kemal Derviş ile, tarıma verilen destekler yüzde 50 azaltıldı. İşçi ve memura hedef enflasyon kadar zam uygulaması yapıldı. Dalgalı kur sistemine geçildi. Sermaye hareketleri kontrol dışında tutuldu.
Ekonomide yaşanan sorunları ve riskleri değerlendirip, iktisat politikalarını sil baştan düzenlemeliyiz. Ekonomide “dönüşüm programı” yapmalıyız.
Bugün bütün siyasi partiler alternatif yokmuş gibi aynı tuzağın içinde bocalıyor. Bu düzeni getiren Derviş bile bugün bu düzeni tenkit ediyor. Ancak, iktidarı ve muhalefeti ile siyasi partiler adeta düzenin bekçileri olarak görünüyorlar. Zira o zaman IMF ve Derviş’le beraber çalışanlar ve bu düzeni getirmede katkısı olanlar, Meclis’te gurubu bulunan 3 siyasi parti, bugün de ekonomide söz sahibi olanlardır.Bunun içindir ki bir iktidar ve muhalefet içinden dönüşüm programı çıkması olası görünmüyor.
Bazı önerilerim :
1) Her şeyden önce reel sektör ve finansal sektör arasında bozulan dengeyi yeniden sağlamak gerekir.
Bunun için de önce ekonominin dışa bağımlı olmaktan kurtulması ve iç üretimini artırması için önlem alınmalıdır.
Dalgalı kur sistemini değiştirmeliyiz. TL’nin değerlenmesi ve dış rekabet gücümüzün düşmesine neden oluyor. Eğer “kontrollü kur sistemine” geçersek, kur hareketlerinin ekonomide kırılganlığı artırmasını engelleriz. Sıcak para ve spekülatif yabancı sermaye hareketleri de MB’ye düşük bir munzam karşılık yatırma şartı ile kontrol edilebilir. Buna karşılık yatırım yapacak ve risk alacak yabancı sermaye yatırımlarını teşvik etmeliyiz.
Bankalar sisteminde yabancı payı da kırılganlığı artırdı. Yabancı banka payını düşürmemiz gerekir. Bu düşürme doğrudan veya sermaye piyasası yoluyla yapılabilir.
Ara malı ve ham madde üretiminde, özellikle KOBİ’ler için, bölgelerdeki büyük şehirlerde KOBİ borsaları kurmalıyız. Kendi bölgesinde KOBİ sahiplerini iyi tanıyan yerel sermaye, daha güvenli olanlara yatırım yapabilir. Ayrıca, KOBİ’lerin ithal ara malı yerine yerli üretim yapması desteklenebilir. Bunun için KOBİ bankaları kurulabilir.
2) AKP iktidarının başlattığı, diğer partilerin de yarıştığı, bütçeden kömür, erzak, nakit yardım ve aile yardımı gibi yardımlar yerine yerinde yatırımlar yapılabilir.
Bütçeden aynı kaynaklarla, her vilayete, devletin öncülüğünde o vilayetin önde gelen kaynağını işleyecek fabrikalar kurulabilir. Söz gelimi, Oltu’da oltu taşı, Tunceli’de kaynak suyu, Mardin’de el becerileri, Ardahan’da Kafkas arısı ile bal sanayii, Kars’ta organik organize tarım ürünleri sanayii gibi, her vilayetin potansiyel imkanlarının kullanılacağı fabrikalar yapılabilir. Bu fabrikaların sermayesi de o bölgedeki KOBİ borsalarında satılabilir. Bu fabrikalarda işsize iş yaratılır. İşçiye verilen ücretten her ay bir kesinti yapılarak, yerine fabrikanın hisse senedi verilebilir. Böylece zaman içinde o fabrika yöre halkının malı olur. Yani Çinlilerin 5 bin yıl önce öğrendiği “balık verme balık tutmasını öğret” uygulamasına biz de bundan sonra başlayabiliriz.
3) Tarımda doğrudan verimliliği artıracak destekler sağlanmalıdır.
Bu nedenle tarım sektörüne para yerine doğrudan, vadeli tohum, gübre, araç ve gereç veren “Tarım Geliştirme Bankası” kurulmalıdır. İthal ikamesine dayalı ham madde üretimine de teşvik verilmelidir.

Yazarın Diğer Yazıları