Eğitimde kaynak kaybı
Küresel süreçte dünya spekülasyona teslim oldu. Reel ekonomi, reel ekonomide faktör verimliliği unutuldu. Oysa ki bir ekonomide verimlilik üretim kadar önemlidir. Üretim faktörleri olan sermaye, toprak ve emeği dengeli, koordineli ve verimli bir şekilde kullanmak gerekir.
İkinci Dünya Harbi’nden sonra Almanya kısa sürede kalkındı. Buna Erhard Mucizesi denildi. Gerçekte ise mucizeyi yaratanlar Almanya’da var olan eğitilmiş işgücü ve uzmanlardı. Bu uzmanların elinde teknoloji vardı, ABD ve Avrupa yardımları vardı. O yıllarda orduya bütçeden kaynak ayrılmıyordu.
Sovyetlerde de eğitilmiş insan gücü ve teknoloji vardı. Hatta 1961’de uzaya ilk insanı Sovyetler Birliği gönderdi. Ancak o yıllarda, öncesinde ve sonrasında, Moskova’da bir dairede iki-üç aile yaşardı. 1985 yılında Bükreş’te şahit olduğum bir olay beni çok etkilemişti... Demir perde ülkelerinde gıda kıtlığı vardı... Bir tezgahta karpuz dilimlenerek satılırdı. Kuyruğun yarısı bir dilim karpuz alamadan döndü.
Sovyetlerde eğitilmiş iş gücüne rağmen diğer üretim faktörleri yetersizdi ve ekonomi piyasanın itici gücünden yoksundu.
Türkiye’de ne eğitim planlaması, ne de insan gücü ve işgücü planlaması yapılıyor. Birçok sektörde uzman iş gücüne ihtiyaç varken, işletme, sanat, ulaştırma ve çevre gibi yüksek öğrenim mezunları arasında işsizlik oranı yüzde 15 ile yüzde 20 arasında değişiyor.
Eğitim planlaması ve insan gücü planlaması yapılmalıdır. Ülkemizin ve toplumun ihtiyaçlarına göre bir eğitim sistemi kurulmalıdır. İdeolojik ve popülist amaçlarla kurulan İmam-Hatip liseleri, hem öğrenci açısından, hem de ülke ihtiyaçları açısından kayıptır. Eğitimde bu kaynaklar, orta düzeyde meslek elemanı, ara eleman, teknisyen yetiştirmek için kullanılabilir. Bu takdirde, üniversite önünde yığılma da azalır. Ayrıca üniversite okuyup ta işsiz kalmanın kişiye ve topluma aşağıdaki maliyetleri vardır :
Ülkede kaynak kaybına neden oluyor.. Gençler en verimli çağında işsiz kalınca, ortalama verimlilik düşüyor.
Eğitim için yapılan yatırım, kısmen atıl yatırım haline gelmiş oluyor.
Radikal düşüncelere ve guruplara katılıyor. Sosyal anarşi tırmanıyor.
İnsan gücü planlaması, ülkenin ihtiyacına göre, piyasanın talebine göre, kalite ve vasıfta insan yetiştirmektir... Bu şartlarda hem verim artar... Hem de işsizlik azalır.
Yüksek okullar ve üniversiteler, insan gücü planlamasına göre değil, siyasi tavizler için açılıyor. İşgücü arz ve talebi dikkate alınmadan, kolay ve maliyeti düşük fakülteler açılıyor.
İnsan gücü planlamasını tek başına YÖK yapamaz... Zira, bugün yüksek öğrenimde insan gücü planlaması yapmak için, gelecekte ülkede işgücü arzı ve işgücü talebinin iyi belirlenmesi gerekir. Bunun için de siyasi iktidarın, üretim-yatırım ve istihdam programının olması gerekir. Bugün mevcut siyasi partilerin ve AKP hükümetinin böyle bir yapısal dönüşüm veya sanayileşme programı yoktur.
İnsan gücü planlaması yapılmadığı için bazı mesleklerde işgücü eksiği, bazı mesleklerde işgücü fazlası vardır.
Örneğin, doktor eksiğimiz var... Buna karşılık mühendis fazlamız var. Elektrik ve ziraat mühendisi fazlası var.
Ayrıca Türkiye’de üniversite - sanayi işbirliği gelişmemiştir. 2547 Sayılı Yüksek Öğretim Kanunu, üniversite - sanayi işbirliğini geliştirmede yetersiz kalmıştır. Üniversite - sanayi işbirliği rektörlerin ideolojik bakış açısına takılmaktadır. Bu güne kadar üniversite- sanayi işbirliğinde, ilerleme sağlanmamıştır.Özel sektör de, üniversitelere araştırma desteği sağlamakta cimri davranmıştır.