Edepsiz davete icabet edilir mi?
Recep Tayyip Erdoğan, TBMM'deki konuşmasından dolayı CHP Tunceli milletvekili Gürsel Erol'a teşekkür telefonu açmış. Merak ettim, baktım. Milletvekili, PKK'nın Tunceli sınırları içinde Necmettin Yılmaz öğretmenin katletmesini şiddetle lanetlemiş. Ayrıca aynı bakanlığa bağlı ve aynı işi gören Jandarma komutanlarıyla polis amirlerinin maaşları arasındaki uçurumun giderilmesi için verdiği kanun teklifine milletvekillerinden destek istemiş.
R. T. Erdoğan'ın herkesin takdir ettiği bu konuşma için bir CHP'liyi araması ne güzel, değil mi?
Daha bir gün önce CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, R. T. Erdoğan'ın kendisine söylediği çok ağır sözleri kelime oyunlarıyla iade etmiş, "Çık karşıma! Senin havuz medyada 15 Temmuz'u tartışılım." demişti.
K. Kılıçdaroğlu, R. T. Erdoğan, kendisi hakkında ne söylerse söylesin, aynı sertlikte cevap vermiyordu.
Bilmiyorum, bu yazı çıkana kadar R. T. Erdoğan, meselâ muhtarları toplar, meselâ bir imam hatip derneğinin toplantısına gider, Kemal Bey'in ağır sözlerini misliyle iade eder mi?!
Bazen hiçbir şey söylemiyor, sonra bakmışsınız mahkemeye vermiş. Mahkemeye verir mi? Sanmıyorum. Ama Saray sözcüleri de bir laf yetiştirmediler. Meraktan çatlatmasalar insanı! "FETÖ mantığıyla soru soruyor!" dedirtmeyecek "korkusuz" bir gazeteci Saray sözcülerine, "K. Kılıçdaroğlu geçen salı grup toplantısında zehir zemberek sözler etti. Sayın Cumhurbaşkanı'nı halkın karşısında, 15 Temmuz'u tartışmaya çağırdı? Siz ne diyorsunuz? Davete icabet edecek mi?" sorusunu sorsa bari...
"Davete icabet etme"yi en son Millî Takım Antrenörü Fatih Terim'den duydum. Bir kebapçıyı bastığı haberleri yayılmıştı. F. Terim, ailesine sahip çıkmak adına, önceki gün, "Edepsiz davete icabet ettiğini" söyledi. Muhtemelen telefonda kebapçıyla tartışmış, kebapçı amiyane bir sözle kışkırtmış, "S...ysa gel!" demiş, o da "edepsiz davet"e icabet etmiş.
K. Kılıçdaroğlu'nu, F. Terim'in sözleriyle çıldırdığı gibi, Tayyip Bey'in sözleriyle çileden çıktığını bilmeliyiz.
Kemal Bey'in hangi sözlerle "15 Temmuz'u tartışalım!" dediğini burada yazamayacağım. Malûm, rejim değişti, kuvvetler ayrığı kalktı. Biri çıkar, kimin sözünün nakledildiğine bakmaz, "Niye yazdın bunları!" der!
Tayyip Bey ""Gel kavgaya!" üslûbundaki "davet"e icabet etmeyecektir. Ama bir şekilde laf vuracaktır. İki gün sonra Arap ülkelerine gidiyor. Tayyarede konuşabilir!
İran'da bile, cumhurbaşkanı adayları, daha yakın zamanda, televizyon kanallarına çıkıp tartışmışlardı. Batı'da tartışma her zaman mümkün.
Türkiye'de uzun zamandır tartışmaya rastlamıyoruz. 6 Kasım 1983 seçimlerinden önce tv'de, Halkçı Parti Genel Başkanı Necdet Calp ile ANAP Genel Başkanı Turgut Özal tartışmıştı. Hani, T. Özal'ın "Boğaziçi Köprüsü'nü bile satarım." dediği, N. Calp'ın "Sattırmam!" dediği tartışma... 1991'de de, Erdal İnönü, Bülent Ecevit, Doğu Perinçek, Süleyman Demirel ve Necmettin Erbakan'ın tartışmışlarını hatırlıyoruz. 1993 sonunda, Alparslan Türkeş, Mesut Yılmaz ve DEP'li Orhan Doğan ekranda karşıya gelmişti.
Halk barışıklık istiyor... Yeri gelince tartışmalıyız. Yeri gelince rakibi tebrik etmeliyiz.