Dönemin başbakanı!

Tayyip Erdoğan, Yalova mitingindeki konuşmasında, Pensilvanya’dan, “Teknik nakavt yapacaksınız” diye talimat verildiğini öne sürerek “İnsanların seslerini gayrimeşru yollardan dinlediler, insanların, yatak odalarını izlediler, utanmadan sıkılmadan montajlar imal ettiler. Pensilvanya’daki zat ’Hakim, savcı kiralayacaksınız’ diyor. Maalesef onu da yaptılar” dedi.
Aslında bütün bu ifadeler itiraftır. Bir ülkede Başbakan’ın bilgisi olmadan, bu kadar yoğun dinleme yapılabilir mi, hakim, savcı kiralanabilir mi? Nitekim, “dönemin İstanbul polis istihbarat müdürü” Ali Fuat Yılmazer, Tayyip Erdoğan ile yapılacak operasyonlar hakkında en az kırk defa görüştüğünü, görüşmelerin çoğunun, Atatürk Havaalanı’nda yapıldığını söylüyor! Bu duruma göre “milli orduya kumpas”ın mimarı kim oluyor?

***

Tayyip Erdoğan, ikide bir Adnan Menderes’in hatırasına sığınıyor. Menderes hakkındaki iftiraları dile getirerek, kendisi hakkında da aynı yöntemin uygulandığını iddia ediyor.
Bir defa Menderes, sütten çıkmış ak kaşık değildi! Özel hayatı bir tarafa, Türkiye’yi ekonomik ve askeri açıdan ABD’nin eline terk etmişti. Menderes, bir Meclis konuşmasında “Amerika buğday vermese, aç kalacaktık” demişti. Cevdet Sunay da sonraları, “Donumuza kadar Amerika veriyor” diye konuşmuştu. Sunay’ın dondan kastı, Amerikan bezi ve askeri kıyafetlerdi. Eskiler anlatır... Amerikan buğdayı ya çürümüştü ya da yıkandığı zaman, suyun üzerinde kara bir tabaka
çıkıyordu!
Menderes döneminde hazinenin tonlarca altını, İngiltere’ye rehin olarak taşınmıştı. Altınları uçakla taşıyanlarden biri emekli kurmay pilot albay Hüseyin Avni Güler idi. Güler’in bu konudaki açıklamaları şöyleydi:
“1958 yılında Lübnan’da Müslüman Araplarla Hıristiyan Araplar arasında savaş çıkmıştı. Ben Ankara Etimesgut 12. Hava Üs Komutanlığı’nda Uçucu Seyrüseferci Yüzbaşı olarak görevliydim. Lübnan’a yedi sefer uçtum. Her uçuştan önce uçağımız kapalı sandıklarla yükleniyordu. İlk yüklemelere o zamanki Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu nezaret ediyordu. Yükümüzün ne olduğunun biz bile farkında değildik.
Bir uçağımız, Beyrut Havaalanı Müslüman Arapların eline geçtiği sırada alana indiğinde enterne edildi. Uçak ekibi tutuklandı. Rahmetli Bnb. Rıza Kalaycıoğlu ve ekibi, iki ülkenin anlaşması sonucu bir ay sonra ülkeye getirildi.
Bu olaydan sonra Lübnan’da Müslümanlara değil de Hıristiyanlara Türkiye’den 85 uçak dolusu silah ve cephane götürdüğümüzü ve bilmeden iktidarın günahına alet olduğumuzu öğrendik.
Gene yükümüzün ne olduğunu bilmeden Londra’ya iki tondan fazla altın götürdüğümüzü ve uçaklar dışında gemilerle, trenle ve TIR’larla yüz ton kadar altının dış ülkelere rehin gönderildiğini biliyorum.
27 Mayıs’ta Maliye Bakanı Kemal Kurdaş, takriben doksan altı ton altını geri getirtti. Kurdaş, tasarruf bonoları çıkararak memur ve işçilerden alınan paralarla bu görevi başardı.”

***

Ya Tayyip Erdoğan “dönemin başbakanı” iken Suriye’de hangi terör gruplarına, ne kadar silah ve eğitim yardımı yapıldığı ortaya çıkmayacak mı? Şu İran ile yapılan altın ticareti, şimdilerde İsviçre’ye gönderilen altınların perde arkasında ne bulunduğu ortaya çıkmayacak mı? Erdoğan hâlâ “montaj, dublaj” diyor ama, evdeki kayıt dışı paraları nasıl sıfırladıkları biliniyor. Daha Kaşif Kozinoğlu’nun İsviçre bankalarındaki hesaplar ile ilgili iddiasının üzerine kimse gidemedi. Ancak konu ile ilgili bilgileri Almanya satın
aldı!
Erdoğan, “17 Aralık sonrası için hazırlanmış iddianameler, polis fezlekeleri şimdi elime geçti. Merhum Menderes’i Yassıada’da, ‘sabık başbakan’ diye yargılamışlardı. Şimdi benim için de bu fezlekelerde ‘dönemin başbakanı’ ifadesi geçiyor” diyor.
Er ya da geç, Erdoğan da bir gün “dönemin başbakanı” olmayacak mı?

Yazarın Diğer Yazıları