Dizilerdeki Ülkücüler
Tiplemeler üzerinden Ülkücülere saldırmak âdet oldu.
Televizyon dizilerinden bahsediyorum.
Açık saldırı “Öyle Geçer Zaman ki” de idi. O zaman sert yazılar yazmıştım. Hatta Ülkücüler sete kadar gitmişler ve protesto etmişlerdi. Protestoda başı çeken bir kişiyle görüşmüştüm. Sette diziyi yapan şirket yöneticileri yalvar yakar olmuşlar, senaryoda oynanacağı sözünü vermişler. Ne kadar oynandı bilmiyorum. Bir de oynanmasaydı da neler olacağını görseydik, demek geliyor. Sabır sınırı daha nasıl zorlanacaktı, anlardık!
Habervaktim’de Kerime Yıldız, dizilerde Ülkücülerin sistematik olarak ufalanıp değersizleştirilmek istenmesini bir bir tespit etmiş. Türk Yurdu’nda da Kerime Yıldız imzasını görüyorum; o mu, bilmiyorum.
Kendisinin de aynı kaynaktan geldiği anlaşılan Kerime Hanım, Ülkücülerin vurdumduymazlığından şikâyetçi... Bizim sık yazdığımız husus. Yerden göğe kadar haklı.
“Yedi Güzel Adam” adlı bir dizi yayınlanıyormuş. Kerime Yıldız yazıyor:
“Yedi Güzel Adam’ın sezon finali sahnesi, bir hayli canımı sıktı. Dizi piyasasını elinde tutan eski solcular, daha doğrusu eskimeyen solcular, ekranda solcu militanları ihya edip ülkücüleri karalamaya doymuyor. Adeta, 12 Eylül öncesinin intikamını alırcasına. Bu furyaya İlksen Fırat da katıldı. Alay etmeyi bırakıp saldırarak.” ( “İlksen Fırat ve TRT’nin Ülkücülerle derdi ne?”, Habervaktim, 17 Haziran 2013).
Kerime Hanım, sonra “Nasıl mı?” diye soruyor ve cevabını veriyor:
“... Ülkücülere dizilerle açılan savaş, isimler üzerinden başladı denilebilir. Kaygısızlar dizisini hatırlıyor musunuz? Yapımcısı, Yedi Güzel Adam’ın da yapımcısı olan İlksen Fırat. 1994-98 arası dört yıl yayınlandı. Dizide, mahallenin üç şapşal kabadayısının adları, Kürşad, Kültigin ve Alper’di. O kadar aptaldılar ki hani bir bebeğe isim arasanız zihninizin hemen itiraz edeceği kadar. Koskoca Çin sarayını, kırk arkadaşı ile basarak bağımsızlık savaşını başlatan Kürşad, komedi unsuru oldu.”
İlksen Fırat, Ülkücülere saldırmayı aslî iş edinmiş anlaşılan... Kimmiş diye baktım. Meğer bizim fakültenin (DTCF) tiyatro bölümünden mezunmuş. Bizden sonra olsa gerek. Belki bizim dönemin hikâyelerini dinleyerek Ülkücü düşmanı olmuştur. Bizim dönemde aşırı sol uzun süre fakülteye girememişti. (Bu dönemden iki tınınmış tiyatrocu var. İsimlerini yazmayayım. Biri Kemal Pir’le -PKK’nın kurucularından- yakın dosttu. Fakültede Farabî amfisinin önüne gelirler, bağırır çağırır sonra çekip giderlerdi. Bazen iç avluya girmeyi zorlarlar, “Allah Allah!...” nidalarıyla üzerlerine gelindiğinde nasıl kaçacaklarını bilemezlerdi. Kemal varsa, Kandil başı Cemil Bayık da muhakkak yanındaydı ama o sıra onu tanımıyordum.)
Kerime Yıldız’ın şu ironik tespitine katılmamak mümkün değil:
“Öyle bir Geçer Zaman ki dizisinin hastalıklı senaryosuna, ilk zamanlarda tepki veren, dizi setine gidip protesto eden ülkücüler artık bunu da yapmıyor. Bu gidişle, geçmişde verdikleri rahatsızlık için, memleketin güzide solcu evladından özür dileyecekler...”
Ülkücülerde, kabul edelim ki, protesto kültürü yetersiz. Kanunî haklarını bile kullanamıyorlar.
Aynı endişe... Kışkırtıcılar araya girer, istenmeyen olaylar olur! Bu endişeyle sen kalmayacaksın ortada!