Diyanet’in bu cevabı yetmez!

Diyanet İşleri Başkanlığına benim sorularımı biliyorsunuz. İki sorum vardı: Bir AKP’li fıkıhçının yolsuzlukları, rüşveti meşru gösteren fetvasına ve bir AKP milletvekilinin R. T. Erdoğan’a uluhiyet atfeden konuşmasına cevap beklediğimi belirtmiştim. Diyanet’ten aramışlar ve cevabın İl Müftüleri İstişare Toplantısı Sonuç Bildirisiyle verildiğini belirtmişler, 19 maddelik bu bildiriyi göndermişlerdi. Dün bahsetmiştim. Benim sorularımın cevaplarını aradım. Gerek “uluhiyet” sorum, gerekse yolsuzluklar genel olarak değerlendirilmiş. Ancak bu benim sorularıma karşılık değildi. Bu cevaplar şöyle:
“8. Son günlerde tırmanma eğilimi gösteren ve aziz milletimizi kendi içinde farklı kamp ve kulvarlara savurma tehlikesi içeren gerilim zemini halkımız tarafından endişe ile izlenmektedir. Gerçekte sosyo-politik mülahazalarla varlığını sürdürmekle birlikte dinî ve millî terminoloji ile kültürel referans ağlarımızın büyük bir hevesle kullanıldığı bir ortamda serdedilen beyan ve değerlendirmelerden Din-i Mübin-i İslâm’ın yüksek şeref ve itibarına hiçbir halel gelmemesi için herkesin azami gayret sarfetmesi elzemdir.
9. İslam’da ruhban sınıfı yoktur, imtiyazlı din adamı statüsü de hiç kimse için söz konusu değildir. Herkes insani, İslami ve ahlaki ödevlerini, yükümlülüklerini yerine getirmede eşittir ve aynı derecede sorumluk sahibidir. Bu nedenle hiç kimse iradesini, aklını, kalbini ve vicdanını kendisi gibi beşer olan, beşeri zaafları bünyesinde barındıran ve ölümlü olup hesap verecek olan hiçbir faniye kayıtsız şartsız teslim edemez. Her Müslüman Kur’an, Sünnet, akıl ve vicdanın rehberliğinde İslam medeniyetinin zengin bilgi mirası eşliğinde sorumluluğunu idrak etmelidir.
10. Başkanlığımızın 2013 yılı Ramazan ayı temasını ‘Helal Kazanç, Helal Lokma’olarak belirlediği ve muhtelif vesilelerle bu temaya atıfta bulunduğu kamuoyunun malumlarıdır. Kamu malının dokunulmazlığı ve manevi mesuliyeti, en az özel mülk kadar dinen ve manen hassas bir konudur. Bu itibarla kamudaki istismarların, usulsüzlük ve hak ihlallerinin hem pozitif hukukta hem de mahkeme-i kübrada karşılıksız kalmayacağı açıktır. Aynı şekilde sadece kamu güveninin istismar edilmesi değil hukuk mekanizmalarının istismarının da toplumsal güveni yaralayacağı unutulmamalıdır. Yargıya intikal eden her türlü iddianın er ya da geç kamu vicdanında da karşılığını bulacağı kesindir.”
Sorularım açık, cevaplar ise çok genel...

***

Prof. Dr. Nurullah Çetin, hem Prof. Dr. Mehmet Görmez’in, hem benim yanlışımı düzeltiyor:
“22 Ocak 2014 günlü ‘Diyanet Cevap Verir mi?’ başlıklı yazınızda Mehmet Görmez’in konuşmasından bir bölüm almışsınız. ‘İslam’ın satırlardan sudurlara (çıkanlara), kitaplardan hayata...’ diye devam eden cümlede ifadenin aslı ‘satırlardan sadırlara’ olacak. Yani ‘yazıdan, kitaptan göğüslere, kalplere’ manasına. Görmez ‘sudurlara’ demişse bu yanlış. ‘sudur’ kelimesi ‘sadr’ın cemidir. Yani göğüsler, kalpler. Burada sizin ‘sudurlara’ kelimesi için ayraç içi yaptığınız ‘çıkanlara’ açıklaması yanlış. Yani ‘çıkanlara’ olmayacak. ‘sudur’, ‘sadrlar, göğüsler, kalpler’ demek.”
N. Çetin’e teşekkürler. Mehmet Görmez de, ben de ifadenin aslını öğrenmiş oluyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları