Dış güç efsanesi gerçek mi?

Türkiye'de seçmen, iktidar tarafından sürekli korkutularak sandığa gönderilmek isteniyor. Burada kusur endişelenen ve korkan seçmende değil.

Çünkü herkes ülkesini sever ve bunu kayıp etmek istemez.

Çünkü herkes, dış güçlerin ülkesine vereceği zararı önlemek ister.

Çünkü herkes, bu vatanın bir bedeli olduğunu bilir.

AKP siyaseti bunu bildiği için her seçimde belirli bir efsaneyi dolaştırmayı seviyor.

İlk dönemlerde bu efsane "demokrasi gelecek" şeklindeydi.

Sonra "analar ağlamasın" denilerek huzura yöneldi.

Ne zaman ki, Oslo görüşmelerinden beklenen sonucu alamadı ve bundan vaz geçmek zorunda kaldı, bu defa şehir efsanesinde klasik görüşe dönüldü: "Dış güçler bizi istemiyor..!"

Elbette dış güçler, adı üstünde dışta olan bu güçler oldukları için haliyle Türkiye'nin babasının oğlu değil.

Kaldı ki o dış güçlerden ta 2002'den bu tarafa tam 630 milyar dolar sıcak para sağlayan bu iktidar.

Türkiye'nin Cumhuriyet kazanımları olan önemli madenlerini, yeraltı ve yerüstü birçok KİT kurumunu dış güçlere satan da gene bu iktidar.

Aynı şekilde, özel sektörün dahi dolarla borçlanmasına dair kanun çıkaran da yine kendileri.

Finans sektörünün neredeyse önemli bir kısmını (bankalar), yine bu iktidar geçmişte dış güçlere sattı.

En son geldiğimiz noktada ise, en tepeden yükselen "Merkez Bankası'nı kontrol altına alacağız" diyerek doları birden bire ateşleyen demeçten sonra Bloomberg TV'nin nokta koyduğu finans merkezi İngiltere'ye apar topar, bakan ve bürokrat gönderen de gene aynı yönetim.

Dolayısı ile "Dış güç" söylemi bir şehir efsanesi olmanın ötesine gitmiyor.

Ekonomi çevreleri gerçeği biliyor.

İş dünyası da biliyor.

Bilmeyen kesim, teknik konulardan anlamayan sade vatandaşlar. O vatandaşların millî duygularına aldatıcı mesajlar vererek seçimi kazanmak istiyorlar.

Bunu Oslo görüşmelerinden sonra hep kullandıklarını da ilave edelim. Yapılan referandumlarda ve sonrasındaki seçimlerde "dış güçler bizi kıskanıyor ve hükümetimizi devirmek istiyor" mealindeki yaklaşımı devamlı kullanıyorlar.

Kimse şunu unutmasın.

Her ülkenin kendisine iyi gözle bakmayan bir ya da daha fazla "dış güç" tehlikesi vardır. Elbette Türkiye'nin de var. Ancak bu seçim sürecini yönetecek kadar etkin mi ona bakmak lazım. Türkiye'de ana akım medya dâhil olmak üzere, tüm sahayı kontrol eden iktidar olduğuna göre, dış gücün önemli bir kapısı kapanmış, ipler iktidarın elinde demektir. İstediği haberi üfürür. Nitekim öyle yapıyor. Dış güç korkusu pompalıyor.

İkincisi de az evvel sözünü ettiğimiz finans çevresi ki, doları yükseltenin onlar değil, tam tersine dış güçler de dâhil piyasaları asıl korkutanın iç iktidar gücü olduğu kesinleşti.

Dikkatinizi çekerim: Yapılan anket çalışmalarında Gezici şirketinin ilginç tespitleri var. 24 Haziran seçimleri için yaptığı son ankette vatandaşın rengini belli etmekten kaçındığını ve kapıların anketörlerin yüzüne kapatıldığını söylüyor.

Vatandaş ikilemde..

Ülkemizin başına kötü bir şey gelir mi endişesi taşıyor. Bu nedenle de güvensiz.

Nitekim Gezici, "2000 seçimlerine benzer bir dip dalgasının oluşabileceğine dikkat çekmekte."

Peki, ne yapılmalı?

Muhalefetin bu güven duygusunu kendi lehine çevirmesi lazım.

Yazarın Diğer Yazıları