Dış borç korkuttu
2015 yılında 32.1 milyar dolar olan cari açık, 2016 yılında 32.6 milyar dolara yükseldi. Cari açığı önlemek için Türkiye'nin başta ihracatını ve turizm gibi döviz kazandırıcı işlemlerini artırması gerekir. Turizm için Rusya sorunu oldu diyoruz... Ancak ihracatta da artış yok düşme var.
2015 yılında 152 milyar dolar olan ihracatımız, 2016 yılında 150.2 milyar dolara geriledi. Bu durum bildiğimiz iktisadi gerçeklere uymuyor... Zira kurlar arttı. Dolar reel olarak yüzde 30 daha değerlidir. Tersine TL değer kaybetti. Dolar 2.90 iken, ihracatçının bir dolara ihraç ettiği bir mal için eline 2.90 lira geçerken şimdi 3.62 lira geçiyor. Ya da aynı malı şimdi 80 cent'e satabilir. Dışarıda rekabet gücü arttığı için, daha çok ihracat yapabilir.
Kur artışına rağmen ihracat düşüyorsa, burada insanlık tarihi kadar eski olan iktisadi kuralları engelleyen önemli bir sorun var demektir. O sorun siyasi ve özellikle rejim değiştirme sorunudur. O sorun, zarar eden şirketleri işçi almaya zorlamak ve ekonominin günübirlik emir ve komuta sistemine sokulması gibi, ekonomik anlamda rasyonel olmayan bir sorundur. Ve o sorun ekonomi yönetiminin başarısızlık sorunudur.
***
Cari açık önünde sonuna dış borçla kapatılır. AKP iktidarında 14 yılda 500 milyar dolar cari açık verdik ve dış borç stoku da 420 milyar dolara yükseldi. Dış borç stokumuz da 2016, 3. çeyrekte, 417 milyar dolara yükseldi. Hazine web sayfasında en son 2016, 3. çeyrek dış borç stoku bilgileri var. Aradan 5 ay geçmiş, bugün dış borcumuz ne, bilmiyoruz. Borcunu harcını bilmeyen bir işletme gibi, hazine de borç idaresini yürütemiyor. Dış borçlar için hazine dışında bir borç idaresi kurulmalıdır.
Bu dış borçlar için yurt dışına faiz transferi ve yabancı sermayeli kuruluşların kâr transferi de cari açığı artırıyor
Kur artışı da dış borçların TL karşılığını artırdı. Yani dış borç yükü arttı. Özel sektörü zora soktu. Ayrıca diğer yandan da referandum nedeniyle ekonomide kırılganlık arttı. Hükümetin ve AKP yönetiminin, referandumda hayır diyecek olanları, teröriste ve şeytana benzetmesi şeklinde akıl almaz yanlışlar, sermayenin de Türkiye'ye bakış açısını olumsuz etkiliyor. İki önemli sorun kırılganlığı artırıyor. Türkiye'nin dış borçlanma riskini yükseltiyor. Dış borçların çevrilmesi zorlaşıyor.
Türkiye'nin 2016 son çeyrekte 356 milyar dolar uluslararası yatırım pozisyon açığı var. Net uluslararası yatırım pozisyonu, Türkiye'nin yurt dışından alacaklarıyla, Türkiye'nin yurt dışına borçlarının netini göstermektedir. Pozisyon açığının yüksek olması da, dış borçlanmayı zorlaştırıyor.
Dış borç stokunun Gayri Safi Yurt İçi Hasıla'ya Oranı (GSYH ) yüzde 50- yüzde 55 arasında değişiyor. Oransal olarak çok yüksek değil. Ancak Türkiye'nin döviz kazanma potansiyeli düşük olduğu için, kurlar da aşırı değerli olduğu için dış borçları çevirme riskimiz yüksektir.
Dış borçları çevirme riski yüksek olması, hükümeti korkuttu. Bu nedenle devletin tüm varlıkları, varlık fonunda toplandı. Artık bu varlıkları teminat gösterip, dış borç alacağız.
Aslında devletler, Hazine dış borç alınca teminat göstermez. Zira teminat devlet ve Hazinedir. Ancak dış borç verenler devleti ve Hazineyi haczedemiyor. Şimdi yeni dış borç alındığında, özel hukuk kurallarına göre çalışan fon varlıklarını, söz gelimi Ziraat Bankası'nın hisse senetlerini haczedebilecekler. Dış borç almak için fon kurulması aynı zamanda yabancıların devlete ve bizim hazinemize güvenmediğinin de bir göstergesidir.
Sonuç: Türkiye net dış borç ödeyen ülke konumuna gelince, dış borç ana para, faizi ve ayrıca kâr transferi nedeniyle çıkan paranın GSYH'ya oranı eğer büyüme oranının üstünde olursa, Türkiye fakirleşecektir. Bugünkü yanlışlarımızın bedelini genç kuşaklar çekecektir.