Dinî ve millî hassasiyetler
Dinî ve millî konulardaki hassasiyetler, her ülkenin kendi değerleri ölçüsündeki kutsallarıdır. Her ikisi de gözetilmeli, her alanda, ortamda ve durumda korunmalıdır. Birine önem verilirken diğeri ihmal edilmemelidir.
Kudüs İsrail'in başkenti olarak kabul edilemez
ABD'nin Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıması, İslam dünyasında tepkiyle karşılanmıştır. Bu girişim, Orta Doğu'daki gerginliği artıracak, Arap-İsrail ihtilafını tırmandıracak ve barış sürecini sekteye uğratacaktır. Maalesef bunun, radikal unsurların reaksiyona geçmesini tetiklemesi de mümkündür.
Arap Birliği toplanmaktadır. BM toplantıya çağrılmıştır. Bölge ülkeleri arasında bir görüşme trafiği de oluşturulmuştur.
Türkiye de bu konudaki hassasiyetini güçlü bir şekilde ortaya koymuştur. Kudüs'ün onurumuz ve kırmızı çizgimiz olduğu açıklanmıştır. Cumhurbaşkanı, İslam dünyasından hükümet ve devlet başkanlarıyla görüşmeler gerçekleştirmiştir. Gelişmeler karşısında İslam ülkeleri arasında ortak hareket etmeyi ve koordinasyonu sağlamak amacıyla, İslam İşbirliği Teşkilatı'nın dönemsel başkanı olarak, Teşkilatı önümüzdeki hafta İstanbul'da olağanüstü toplantı yapmaya davet etmiştir.
Kudüs kararının kabullenilmesi beklenemez. BM kararlarına uygun olarak mevcut statü muhafaza edilmelidir.
Trump'ın kararı, daha çok iç politikaya dönük
Kudüs'ün İsrail'in başkenti olarak kabul edilmesi, yıllar önce ABD Kongresi tarafından alınmış bir karardır. Ancak konunun hassasiyeti dikkate alınarak bundan önceki başkanlar tarafından bugüne kadar uygulanmamış, sürekli olarak ertelenmiştir. Fakat bu sefer Başkan Trump tarafından, seçim dönemindeki vaadini de yerine getirmek amacıyla gündeme getirilmiş ve ilan edilmiştir.
Ancak bu konuyu sadece Trump'ın seçim dönemindeki vaadine bağlamak da yeterli değildir. Bilindiği üzere Trump'ın tutarsız politikaları ve bir başkana yakışmayacak tavırları ABD halkı üzerinde olumsuz bir anlayış yaratmış, muhalif hareketler artmıştır. Kendi partisinden dahi parlamentodan destek alamadığı durumlar gündemdir.
ABD'de Yahudi lobilerinin gücü ortadadır. Trump'ın böyle bir kararla Yahudilerin desteğini alarak durumunu güçlendirmeye, kongre kararına uyarak onun nezdinde itibar sağlamaya çalıştığı söylenebilir. Hatta gündem değiştirerek üzerindeki baskıları azaltma gayreti içinde olması da muhtemeldir.
Diğer taraftan İslam dünyasına olan hoşnutsuzluğu da bilindiğinden, Orta Doğu politikalarında Arap'ları dışlayıp, İsrail ve Kürtlerle iş birliğini güçlendirmeyi düşündüğü de değerlendirilebilir. Ancak konunun, Kudüs'ün ortak bir değer olmasından ötürü Hristiyan dünyası tarafından da tepkiyle karşılandığı dikkate alınmalıdır.
Bu girişimin Trump'ın ve dolayısıyla ABD'nin başını daha da derde sokacağı, dinî hassasiyetlerle oynamanın kaostan başka bir işe yaramayacağı bilinmelidir. Kudüs krizinin, var olan Türkiye-ABD gerginliğini artıracağı ve İsrail'le olan ilişkilerimizi de yeniden kopma noktasına kadar götürebileceği kıymetlendirilmektedir.
Türkiye aynı hassasiyeti millî konularda da göstermeli
Türkiye'nin Kudüs konusuna gösterdiği tepki, hassasiyet ve girişimleri haklı ve yerindedir. Yönetimin diğer dinî esaslı haksızlıklara olan duyarlılığı, bazen aşırılığa kaçsa da olumlu olarak nitelendirilebilir. Ancak aynı hassasiyetin millî konularda da gösterilmesi gerekir.
Bazı şahsi veya iç politikada kendileri açısından olumsuzluk yaratan konuların "millî mesele" olarak ifade edilmesi yanlıştır. Millî olmayan konuların, esas millî olan hususları gölgelemesi kabul edilemez.
Millî konularımızın başında Kıbrıs konusu gelmektedir. Bizim için kutsal olan bu konuda, İslam dünyasının KKTC'yi tanıması yönünde bir politika geliştirmemiz, bu yöndeki samimiyetlerini de test etmemizi sağlayacaktır. Bugüne kadar bir hayrını görmedik.
Yönetimin, bugüne kadar bir türlü izah edemediği ve kaçındığı, Ege'de işgal edilen ve infial yaratan 18 ada konusunda da hassasiyet göstermesi beklenmektedir.
Lozan müzakereye açılamaz. Millî çıkarlarımız her konunun önünde gelir.