Devletin dinlenmesi karşısında nasıl tavır alınmalı?

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Genelkurmay 2. Başkanı Org. Yaşar Güler ve Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu arasında Dışişleri Bakanlığı’nda bakanın odasında gerçekleşen Suriye ile savaş konulu görüşmenin ses kaydının internet üzerinden yayınlanması şu ana kadar internete düşen içerik ve dinleme tekniği açısından en vahim dinleme kaydıdır.
Dışişleri Bakanı ve güvenlik bürokratlarının konuşmaları ise telefon konuşması değil. Ortam dinlemesi. Ya Türk Dışişleri Bakanı’nın odası dinleniyor ya da uzaktan ileri teknoloji vasıtası araçlar ile dinlendi. Bu şekil olarak daha da vahim bir dinleme. Dışişleri Bakanı ve güvenlik bürokratlarının ortam dinlemesi ile dinlenen ve sızdırılan konuşmasına geri dönersek, konuşulanların vahim ve tartışmalı içeriği bir yana, bu dinleme bir casusluk eylemi ve sızdırma AKP Hükümetine karşı uluslararası etkisi olacak bir psikolojik operasyondur.
Bu tespitten hareket ile bir yandan AKP yani (her ne kadar kendileri kabul etmese de) Türk Hükümetine karşı gerçekleştirilen bir casusluk ve psikolojik savaş operasyonuna karşı milli duyarlılıkla tepki duyulması, öte yandan milli güvenlik endişeleri ile casusluk eylemine karşı hükümetin yanında yer alınması akla yakın ilk tutum olarak geliyor. Ancak öte yandan AKP Hükümetinin 2007’den itibaren Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı her türlü kumpasın kurulmasına izin verdiği, önünü açtığı akıllardan çıkarılmamalıdır. Bu hükümetin, hastane odalarında kocalarının başında dert yanan, 70 yaşını aşmış hanımların can havli ile söylediklerini, ortam dinlemesi ile kayda alıp seçim meydanlarında gündeme taşıdığı unutulmamalıdır.
Türk ordusunun ve milletinin harem-i ismeti olan Seferberlik Tetkik Kurulu ve Özel Harp Dairesi’nin kozmik odasına Bülent Arınç’a suikast komplosu ile girip, talan edilmesine, milli sırların sokağa dökülmesine izin verdiği unutulmamalıdır. Bu hükümet, ordunun savaş planlarının dava dosyalarının eklerine konulmasına bıyık altından gülerken, Arınç da “iyi ki bu generaller ile savaşa girmedik” diyerek, TSK’ya hakaretin keyfini yaşamıştır. Bu listeyi çok uzatmak mümkündür. Şöyle özetleyebiliriz: AKP İktidarı, TSK’ya “işgal altındaki İstanbul ve İzmir günlerini” yaşatmış ve bunun keyfini yaşamıştır.
Şimdi Erdoğan, televizyon programlarında MİT’in hallaç pamuğu gibi atıldığını, emniyetin perişan edildiğini, TSK’nın sıkıntıya sokulduğunu açıklamaktadır. Bu söylediklerinin tamamı Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde gerçekleşmiştir ve Erdoğan bu durumdan birinci derecede sorumludur. Türkiye’nin milli güvenliğini değil, Erdoğan’ın kişisel güvenliğini ön plana çıkaran bir yaklaşım ile bu adımlar atılmıştır. Erdoğan, Hakan Fidan aracılığı ile MİT’i denetim altında tutacağına inandığı için TSK’nın tugay seviyesindeki bir birliğini, GES Komutanlığını, yani elektronik ve sinyal istihbaratının merkezini TSK’dan alarak, MİT’e bağlamıştır. TSK, elektronik harp sistemi olmayan bir orduya dönüşmüştür. Neden? Erdoğan, TSK’nın kendisini dinlemesini böylece engelleyeceğini düşündüğü için. Milli güvenlik ihlali budur.
Özetle; mili çıkar değil, parti çıkarı ve kişisel ihtiras odaklı bir yönetim anlayışı ile Recep Tayyip Erdoğan, 2003 yılında kendi içinde başarılı bir şekilde işleyen bir güvenlik sistematiği devralmış ve 10 senede TSK-MİT-Jandarma-EGM’den oluşan Türk güvenlik sisteminin çok boyutlu olarak perişan olmasının önünü açmıştır.
Davutoğlu tapeleri olarak Türk siyasi tarihine geçecek bu ses kayıtlarını ve tapelerini duyduğum dakikalarda Türkiye’nin milli güvenliği açısından endişe duydum. Ancak daha sonra Genelkurmay Başkanlığı’nın Kozmik Odası hallaç pamuğu gibi atılır ve Türkiye’nin sırları ortaya dökülürken, AKP Hükümet kadrolarının “demokrasilerde sır olmaz” diyerek bıyık altından güldüğünü, şimdi Davutoğlu’nun odasının dinlenmesine “askeri saldırı” ve “devletin beka meselesi” diyenlerin Kozmik Oda aranırken, ellerini ovuşturduğunu hatırladım. O andan itibaren üzülmüyorum ve endişelenmiyorum.
Ayrıca içinden geçtiğimiz dönem Erdoğan’ın kendi ifadesi ile Fetret Devri. Yani devlet farklı otoritelere bölünmüş durumda. Güneydoğu Anadolu’da devlet artık PKK. İktidara çok yakın bir gazetecinin ifadesi ile: “Bölgede insanlar BDP’yi devlet olarak görüyorlar artık.” Tapu Kadastro’nun yapmadıklarını, mahkemelerin geciktirdiği davaları artık PKK mahkemeleri hallediyor. Öte yandan PKK ile müzakere sürecindeki AKP Hükümeti Türkiye’nin bir bölümünde PKK’nın devletin yerini almasına izin vermiş, 2015 sonrasında özerklik adı altında federasyona doğru sürüklüyor.
Ergenekon sürecinin verimli gazetecisi ve şimdi AKP Milletvekili Şamil Tayyar, “Bütün emniyet teşkilatını cemaate teslim etmiştik” diyerek, başka bir söze gerek bırakmıyor. Cemaat o kadar derine inmiş ve güvenlik istihbarat sistemine o kadar nüfuz etmiş ki, şimdi binlerce polisin ve TÜBİTAK, Adli Tıp uzmanının yeri değiştirilmiş olmasına rağmen cemaatin salmış olduğu kökler sökülememiştir. Devletin içinde, Erdoğan’ın Güneydoğu Anadolu’da kurulmasına izin verdiği gibi bir devlet daha var. Demek ki, artık Türkiye’de dört devletten bahsedebiliriz. AKP devleti, PKK devleti, cemaat devleti ve Türkiye Cumhuriyeti devleti.
Evet, yukarıda da belirttiğim gibi bu dinleme bir casusluk eylemi ve sızdırma AKP Hükümetine karşı uluslararası etkisi olacak bir psikolojik operasyondur. Ancak Türkiye Cumhuriyeti devleti için birinci milli güvenlik tehdidi AKP Hükümetinin iç ve dış politikalarıdır. Normal bir Türkiye’de Dışişleri Bakanı’nın odasının dinlenmesi bir milli güvenlik tehdididir. Ancak AKP Hükümetinin Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun odasının dinlenmesinden çıkanlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin milli güvenliğinin AKP devleti tarafından planlanan bir Suriye saldırısı ile tehdit altına alındığını göstermektedir. Öğrenmemiz çok iyi oldu. En iyi tarafı da Balyoz Davası adlı sahte dava ile Türk ordusunu Fatih Camisi’ni bombalamak ile suçlayanların, Süleyman Şah Türbesi’ni provokasyon amaçlı bombalamayı konuşmasını dinlemek...
Son söz, MİT’in en önemli görevlerinden birisi karşı istihbarattır. Yani istihbarat servislerinin Türkiye’de faaliyet göstermesini engellemek. MİT’in önümüzdeki süreçte karşı istihbarat faaliyetlerini yoğunlaştırması gerekiyor.

Yazarın Diğer Yazıları