Devleti intikam aracı olarak kullanmak!
Kılıçdaroğlu bir takım dekontları kamuoyunun bilgisine sundu. AKP Genel Başkanı'nın oğlu ve diğer yakınlarının para hareketleriyle ilgili dekontlardı bunlar. Daha makbuzları hiç kimse görmemişken, bu makbuzların sahte olduğunu AKP'ye yakın medyatik uzantılar ilan etti.
Ardından bu makbuzlarla yurt dışında ki bir adaya para gönderilmediği, ülke içindeki iki banka arasındaki para transferi olduğu iktidar yandaşları tarafından bizzat ilan edildi.
Yandaşların söylediklerinden çıkarılan sonuç şudur: Dekontlar gerçektir ama yorumlanması yanlıştır. Dekontların ortaya koyduğu can alıcı bir gerçek de yandaşların, akrabaların, eş ve dostların milyon dolarlık para transferleri yapacak kadar zenginliğe sahip olduğu gerçeğidir. Yoksa milyon dolarların transferi içeriye mi yapılmıştır, dışarıdan mı dolaştırılmıştır orası ayrı bir konudur.
AKP'nin kimyası bozuldu!
Demek ki bir yerlere yakın olanların milyon dolarlık dekont transferleri yapabilecek güçleri vardır. Doğrusu bu olduğuna göre yandaşların milyon dolarlık hareketlerinde de yasal bir sakınca olmadığına göre işin bir etik yönü kalıyor.
Bu iddialar temelsizse AKP'nin kimyası neden bozuluyor? Ortada hukuken, ahlaken ve siyaseten sakıncalı bir konu yoksa iddialar ilgili makamlara gönderilir, onlar da ortada iftira ya da haksız isnat varsa iddia edenler hakkında gereğini yaparlar.
O halde bu dekontlar ve iddialar neden iktidarın nevrini döndürdü, kimyasını ve dengesini bozdu?
Belgeler daha açıklanmadan dekontların sahte olduğu neden söylenir. Bu telaş niye?
Kayıtsız şartsız iktidarı savunmak, muhalefeti de itibarsızlaştırmakla görevli yandaşlar derhal "belgeler sahtedir" kampanyası başlattı. Sahte değilse yapılan işlemler "ülkeler arası değil bankalar arası" işlemlerden ibarettir. O da tutmamışsa bu dekontlar "FETÖ tarafından ABD'den gönderilmiş" ve CHP lideri tarafından da kullanıldığı iddia edilmiştir.
Bu dekontlardan dolayı Kılıçdaroğlu'nun evine operasyon yapılmasını savunan yandaşlar çıktı. Dekontları TBMM'de kürsüde paralayan cengaverler oldu. "Kılıçdaroğlu sen bittin" diye bağıran bakanlar çıktı.
On beş yıldır hangi gerçeğe, kanıta ve belgeye dayanırsa dayansın iktidar üzerine atılı bütün iddialardan sıyrılmasını bilmiştir. Arınç'ın dediği gibi onca yolsuzluk iddialarının AKP üzerinde "sinek ısırığı kadar" etkisi olmamıştır. Ancak bu kez durum çok farklıdır.
AKP, Devleti devreye sokuyor!
CHP'li belediyelere yönelik baskılar, görevden almalar, tehditler birbirinin peşi sıra geliyor. Kılıçdaroğlu hakkında fezlekeler, tutuklama tehditleri, hakaretler birbirini kovalıyor.
'Yalan söyledi istifa etsin', 'sahte belge sundu özür dilesin' diyenler bir yana milyon liralık tazminat davası açanlar birbirine karıştı.
Bütün bunlar yetmedi bu defa dekontlara karşı devlet gücü devreye sokuldu.
Ülkenin iç işlerinden sorumlu bakanı iç etmekle ilgili iddialara el koyuyor ve Kılıçdaroğlu'na "senin aklın gibi, ipin de çürüktür. Sen bittin. Daha yeni başladık." diyor. CHP'li Ataşehir Belediye Başkanı'nın görevden alınmasını 'başlangıç' olarak niteliyor ve bunun arkasının geleceği imasında bulunuyor.
Bu sözlerden sonra herhangi bir CHP'li belediye başkanının görevden alınması yüzde yüz haklı gerekçelere dayanmış olsa dahi görevden alma makamının başının, Kılıçdaroğlu'nu bitirmeye yönelik başlangıç söylemleri kamu vicdanı bu görevden almaları intikam hareketi olarak yargılayacaktır.
Bu sözleri eden kişi sıradan birisi değildir. Devletin emniyetini, jandarmasını, istihbaratını yönetmektedir. FETÖ'nün ayarlanmış yargı, uydurulmuş delillerle nice yüce (!) işleme imza attığını bu halk daha yeni tecrübe etmiştir. İçişleri Bakanı'nın bitirmek üzerine ettiği sözleri herkes ciddiye almak zorundadır ve alacaktır.
Halkın hukukunu korumak için ortaya atılan iddiaların üzerine devlet şiddetiyle gidenlere bu halkın ödeteceği siyasi bir bedel olacaktır. Hep birlikte bekleyip göreceğiz!