Devlet nedir, ne değildir?

Her dönemde, siyasi iktidarların bakış açısına göre değişmekle birlikte, iktisadi kalkınmada devletin önemli yeri olmuştur. Her şeyden önce, piyasa ekonomisinde devlete, piyasada rekabetin önünü açma işlevi verilmiştir. Bizim Anayasamızda da devlete, piyasada rekabeti aksatacak kartelleşme gibi olgularla mücadele görevi vermiştir.

Merkezi Planlama sistemlerinde özel mülkiyet olmadığı veya sınırlı olduğu için, zaten her kararı devlet vermektedir.

Piyasa ekonomisi içinde ise devletin yeri birçok defa ideolojik etkilerle gereğinden fazla veya düşük olabilmektedir.

''Devlet, toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlıktır.'' Böyle olunca devlete ideolojik pencereden bakmak yanlıştır.

Söz gelimi, klasik iktisatçılar devleti ''zorunlu kötülük olarak'' görmüştür.

17. asırda İngiliz felsefecisi Thomas Hobbes, devleti İncil'de adı geçen Leviathan canavarına benzetmiştir.

Alman düşünür, sosyolog ve ekonomi politik uzmanı Max Weber de ''devletin meşru şiddet kullanma aracı olduğunu'' söylemiştir.

Maalesef tarihte ve bugün, monarşilerde devlet fiilen krallar ve imparatorların olmuştur. Suudi Arabistan'da, Körfez emirliklerinde devleti kral ve emirlerden ayırmak imkanı yoktur.

Çağımızda küreselleşme sürecinde, devletin zayıflaması ve spekülasyonun hakim olduğu başıboş piyasaya, dünyada ekonomik kriz aralığının sıklaşmasına, kriz maliyetlerini fakir halkın ve çalışanların yüklenmesine neden olmuştur. Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde, kalkınmanın hızlanması için devletin doğrudan piyasada olması lazımdır.

Devlet imkanları bir yerde sonsuz imkanlardır. Bunun içindir ki günümüzde başkanlık sistemi ile idare edilen gelişmekte olan ülkelerin çoğunda, başkanlar devlet malı üstünde istedikleri tasarrufları yapabilmektedir. Söz gelimi Azerbaycan'da, Aliyev idaresi ithalat ve ihracatı bile belirli kişilere imtiyaz gibi verebilmektedir. Eşini başkan yardımcısı yaparak, bu sorunu daha net olarak ortaya koymuştur.

Genel olarak devletin ekonomideki yerini, üretilen mal ve hizmetlerin niteliği belirler. Özel fayda yaratan mal ve hizmetleri piyasa, sosyal fayda yaratan ve sosyal maliyeti olan altyapı ve eğitim gibi hizmetleri de devlet yapmalıdır.

Ayrıca devlete ekonomik konjonktüre, kalkınma politikalarına bağlı olarak, her dönemde farklı yaklaşmak daha pragmatik çözümdür.

Türkiye'de Cumhuriyetten bugüne kadar gelen kalkınma sürecinde devletin yaptıkları yadsınamaz önemdedir. Söz gelimi, 1933'ten sonraki birinci ve ikinci sanayi planları kapsamında sanayileşme yatırımlarını bizzat devlet yapmıştır. 1963 ile 1975 arasında, karma ekonomi modeli ile Türkiye kendi imkanlarına dayanarak, dışa bağımlı olmadan büyüme yaşamıştır.

Bugün dünya ekonomisi, patlamaya hazır bir spekülatif balona dönüşmüştür. Bundan sonra ülkeler ister istemez ulusal ekonomilerine dönmek ve devleti devreye sokmak zorunda kalacaklardır. Bu açıdan biz de devlete daha objektif bakmak zorundayız.

1) Devleti yeniden yapılandırarak, piyasa ve yatırımlar önündeki bürokrasiyi kaldırmalıyız.

2) Devlette kayırmacılığın önüne geçip, şeffaflığı sağlamalıyız.

3) Altyapı yatırımlarını doğrudan devlet yapmalıdır.

4) Eğitim, kalkınma sağlanıncaya kadar, doğrudan devlet tarafından yapılmalıdır.

5) Siyasi iktidarların seçimlerde devlet malının kullanması, devlet imkanları ile popülizm katı kurallarla yasaklanmalıdır.

Yazarın Diğer Yazıları