Dersim kadar taş...
Dersim deyip “Dersim”le bitirenlere çok öfkeliyim.
Başınıza Dersim kadar taş düşsün diyesim geliyor!
PKK kontenjanından CHP’ye genel başkan yardımcısı yapılmış biri, önceki gün bir televizyon kanalında, üstelik partisinin adına “özür” dilemekten bahsetmiş, bir eski CHP milletvekili de Twitter hesabından karşılık vererek, “Sen hangi hakla CHP adına özür diliyorsun. Sen kimsin?..” demiştir.
Dersim İsyanı’nı meşrulaştırmak, Seyit Rıza’yı hakikaten “Seyyid” saymak ve kutsamak, Türkiye Cumhuriyeti’ne düşman olmaktır.
Bu sözlerim Şeyh Sait için de geçerlidir. Yakın tarihi, tekrar ediyorum, ilmî araştırmalar ışığında araştırın göreceksiniz, hepsi ihanet içindedirler. Hiçbiri “zulüm görmüş”, “hakları verilmemiş” halk için ayaklanmış değillerdir. Bölge ve etnik farklılıktan istifade eden emperyal güçlerin kışkırtmasıyla dikelmişlerdir.
Seyit Rıza İsyanı’nı, Şeyh Sait İsyanı’nı meşrulaştırmak demek PKK’yı da meşrulaştırmak demektir. Sait ve Rıza için sempozyumlar, konferanslar düzenlemek, isimlerini meydanlara, yollara vermek, tamamen maksatlıdır ve devletimize kastetmektir. Ak Parti yönetimi bunların suç ortağıdır.
Yine PKK ile görüşmek, ağırlaştırılmış müebbet hapse çarptırılmış bir adamdan medet umarak ayağına gitmek ve onu “sayınlaştırmak” vicdanen de, kanunen de suçtur. Yargıçlar Sendikası Başkanı Ö. Faruk Eminağaoğlu’nun, R. T. Erdoğan ve etrafını mahkemeye vermesi (Dün gazetemizin manşetiydi.) yerindedir. Kuvvetler ayrılığının yok edilmesi yüzünden bugün netice alınamazsa bile, hazır dosya ileride yine mahkemenin önüne konacaktır.
Bir ara Osmanlı Arşivi’nde, Osmanlı döneminde Dersim’de neler olmuş diye araştırmak istedim ama zaman sıkıntısından belgeleri toplayamadım. Belge listesine göz attığımda, Osmanlı’nın bile Dersim’e neşter vurması gerektiği ortada idi. Derebeylerin astığı astık, kestiği kestikti.
Saraylı Recep T. Erdoğan büyük günah işlemiştir. Mahkemelik olmamak için ayrıntısına girmiyorum. Dersim meselesinde fazla insan zayiatını Mustafa Kemal Atatürk idaresinin zulmü göstermesi, bunun yanında isyanın sebepleri üzerinde durmaması asla kabul edilemez.
Eğer ki, Mustafa Kemal için “tek adam” ve “diktatör” diyorsa, ki Millî Görüş çizgisindeki herkes öyle diyor (Şunu da belirteyim: Kısa bir zaman, en koyu Millî Görüşçü bir derginin yazı işleri müdürlüğünü profesyonel gazeteci olarak yaptım ve o dergide bir süre de kendi çizgimde yazdım. Millî Görüşçülerin ciğerini bilirim, dememin bir dayanağı budur.), dönüp kendilerine baksınlar! R. T. Erdoğan’ın yaptıkları o dönemi kat kat aşmıştır. Dönem şartlarını göz önüne alırsanız, M. Kemal tertemiz çıkar! (Her zamanki gibi meseleyi “din” noktasına getirseler bile, yine icraatıyla M. Kemal, R. T. Erdoğan’ın kat kat önündedir.)
Ahmet Davutoğlu, “Ustasına” şirin görünmek için, onun sözlerini vurguluyor. Dersim meselesi de böyle. Devlet Bahçeli’nin, Dersim çıkışına, tek parti döneminde, 1944’te milliyetçilerin içeri tıkılmalarıyla cevap vermek istemiştir. Ahmet Bey, İstanbul Erkek Lisesi’ndeyken Ülkücüler arasındaydı ya... Fikir kırıntıları var. Ama yanlış örnek vermiştir. (Mesele o kadar ayrıntılı ki, ister istemez devam edeceğiz.)