Demirel’in tarihi Suriye uyarısı!

Hareketli, hararetli ve renkli bir geçmişe sahip olan ve dün hayatının anlamlı günlerinden birini daha yaşayan 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, çetin bir politikacı biliniyor ve kabul ediliyor.
Demirel’in aynı zamanda, dış politikayı iyi bilen bir siyasetçi olduğunu da belirtmemiz gerekiyor.
Yüzlerce davetlinin huzurunda “Süleyman Demirel Demokrasi ve Kalkınma Müzesi” nihayet hizmete girerken, yıllardır Türkiye’nin iç ve dış politikasına “mührünü” basan Süleyman Demirel, doğduğu köyde tarihe yeni bir sayfa daha eklemiş bulunuyor.
Dünyaya geldiği İslamköy’de kardeşi Şevket Demirel’in, içinde camisi, kütüphanesi, baba evi, çeşmesi, toplantı salonu, ormanıyla gerçekleştirilen “Süleyman Demirel Demokrasi ve Kalkınma Müzesi”, artık bütün ihtişamıyla cevap veriyor.
Demirel, hayatının önemli anlarını fotoğraflamış. Sunulan hediyeleri muhafaza ederek, şapkalarından karikatürlerine, kitaplarından yazdığı mektuplarına kadar büyük kısmını saklayarak bunları İslamköy’e taşıdığı belirtiliyor.
Demirel’in dış politikadaki öngörülerine gelince; aktüel bir sorun olan Suriye ile ilgili uyarılarını bu vesile ile tekrarlamamız icap ediyor.
Gazeteci ağabeyimiz, Lütfü Akdoğan’ın Lübnan’da sürgünde iken Suriye eski Cumhurbaşkanlarından el-Hafız ile görüşmesi, bölgenin o tarihlerde bile, ne denli entrikalı politikalarla yüklü olduğunu gösteriyor;
Suriye’de ihtilal yapmak isteyen el-Hafız’ın sözleri aslında her şeyi anlatıyor.
“Fazla bir şey istemiyorum... Biz, ihtilali başlattıktan sonra, mesela belirleyeceğimiz bir G noktasında, Türk savaş uçaklarının Suriye sınır boyunca alçak uçuş yapmaları bizim işimizi kolaylaştırır.
Biz, ihtilali kısa sürede sonuçlandırırız.
İşte bundan hemen sonra Türk hükümeti bizi resmen tanıdığına dair bir bildiri yayınlatsa, mesele kalmaz. Arkamızdan Irak ve Libya var.”
Ankara’ya dönüp Demirel’e durumu anlatan Akdoğan’ın aldığı yanıt, bu günlerde Türkiye’ye çok gerekli, tarihi bir belge niteliğini taşıyor:
“Suriye sınırı, bizim yumuşak karnımızdır.
Bizim, büyük devletlerin dışında yani Amerika ve Rusya’nın dışında İran, Irak, Suriye ve hatta Yunanistan’la iyi ilişkiler içinde olmamız lazım.
Çünkü, o ülkeler bizim komşumuz.
Biz hâlâ Osmanlı İmparatorluğu’nun kalıntılarıyla, pürüzleriyle uğraşıyoruz.
Cumhuriyet, elli yıldan beri bu problemi halledemedi.
Oysa, halletmek mecburiyetindeyiz.
Biz bu ülkelerle zaman zaman iyi ilişkiler kuruyoruz, ama maalesef hep geçici oluyor.
Yani, kalıcı bir dostluk ve komşuluk ilişkisi kuramıyoruz.
Kurduğumuz dostlukları da hükümetlere ve şahıslara göre sürdürebiliyoruz.
Emin el-Hafız’ın ne dereceye kadar başarı elde edeceği meçhulümüz.
Biz Türkiye olarak hiçbir komşu devletin
iç işlerine karışmayı düşünmeyiz ve arzu etmiyoruz.
Ama maalesef herkes bizim iç işlerimize karışıyor.
Yabancı bir ülkenin iç işlerine karıştığımız havasını vermeyi dünyaya anlatamayız.
Onların iç işlerine karışmayız ama, sadece bilgi edinmek bakımından bu durumu askerlerle konuşabilirim.”
Demirel’in kısa fakat çok yalın bir şekilde anlattığı politikamızın son üç yıla kadar Suriye ile devam ettiği biliniyor.
Ne var ki Suriye’nin çoğu zaman terör örgütü PKK’yı desteklediği hatta Abdullah Öcalan’ı Şam’da barındırdığı da hafızalardan çıkmıyor.
Bu arada, AKP iktidarı ile Suriye arasındaki ilişkiler daha da olgunlaşırken ve hatta iki ülke arasında vizeler kaldırılırken, birden bire böylesine bir “tehlikeli” duruma gelinmesinin izahı güçleşiyor.
Nereden bakılırsa bakılsın, Türkiye maalesef uluslararası bir oyuna getiriliyor.
Hatta, kurulan tuzağa, gün be gün, kendi ayağı ile adeta koşuyor.
Üstelik, geriye dönüşün çok zor ve güç olduğu günlerin yaşandığı sinyalleri üst üste veriliyor.
Zaten, Davutoğlu’nun“mezhep” ağırlıklı politikası bunu engelliyor.
Teşekkür notu: Üstad Hasan Pulur’un Milliyet Gazetesi’ndeki köşesinde, “Orta Doğu’nun Kara Kutusu” kitabımızda yer alan, hassas noktaları algılamasından ve bunu yorumlamasından dolayı “şükran” ve saygılarımızı sunarız.

Yazarın Diğer Yazıları