Daha kötü günler mi?!
PKK, Mardin Midyat'ta İlçe Emniyet Müdürlüğü'nü hedef aldı. Halka da zarar vereceğini bile bile bombayı patlattı. İkisi kadın (biri hamile), üç polis ve halktan dört kişi şehit düştü.
Hangi birine tedbir alacaksınız... Hangi hükûmet konağına, hangi jandarma karakoluna, hangi emniyet binasına bariyer dikeceksiniz?!..
Ne kadar çok terörist varmış... Ne kadar çok insan kandırılmış... Bu kadar kişi hayatını yitiriyor, binlerce bina tahrip olunuyor... Bu kadar insan perperişan yollara düşüyor. Herkes tedirgin; yarınından emin değil... Ama şimdi bir seçim olsa, sanmıyorum ki PKK'nın (yani HDP'nin) oyu fazla düşsün. Bu derece ayrışma, bu derece bir düşmanlık var.
Diyarbakır'da, daha geçen hafta, HDP/PKK miting yapıyor, toplayabildiği kalabalık bini bulmuyor. İstanbul'da da fazla kalabalık toplayamadı.
Midyat saldırısından sonra ilçede halk ay-yıldızlı bayraklarla PKK'yı lanetledi. Patlamalar halkı biraz olsun uyandırdı diye düşünmek istiyorum ama geçmişte, bu derece olmasa bile aynı hâdiseler yaşandığı hâlde, PKK giderek kök saldı. Bu PKK'nın istediğini vermekle de ilgili değil... Mahallî dili neredeyse ilim dili ilân ettik... Üniversitelerde kürsüler kurdurduk, mekteplere dersler koydurduk, baştakiler 36 dilimli bir Türkiye hayalini sık sık dile getirdikleri hâlde, tek bir mahallî dile, PKK silâh dayadığı için, razı olduk, resmî televizyon kanalı bile kurduk...
"İslâmcıyız." dediler, başa geçtiler. "İslâm", "barış"tı ama birbirimizden daha uzaklaştık. Hani hepimiz kucaklanıyorduk?
Hepimizin kucaklanması, 36 dilime bölünmekmiş; hepimizin kucaklanması PKK'ya istediklerinin verilmesiymiş; hepimizin kucaklanması, benden olmayan, bana hizmet etmeyen ölsünmüş...
Türkiye'nin en güçlü iki akımı, kendilerini "Hizmet" diye adlandıran "İslâmcı" Cemaat ile, iktidarı elinde tutan "İslâmcı" Millî Görüş birbirine girdiler, ölümüne savaş veriyorlar. Önce el birliğiyle, örgütler, darbe grupları icat ettiler, insanların tepesine çöktüler, sonra ne bölüşemedilerse (O kadar araştırdım, iki tarafa da sordum, bir türlü aralarındaki meseleyi çözemedim!) birbirlerinin kuyularını kazmaya başladılar. Hep masum insanlar ezildi. Kanunlar hiçe sayıldı. Sen şuna himmet etmişsin, buna destek vermişsin diye hiç akla gelmeyecek iddialar, suçlamalarla insanlar sabahın köründe evlerinden toplandılar/toplanıyorlar. (Gittiğim ülkelerde "Türk okulu" diye adlandırılan, şimdi "düşman" sayılan bu cemaatin kurduğu okullarda şöyle tabelalar asılı görürdüm: "Falan şehrin hayırseverlerinin desteğiyle yapılmıştır." Acaba bu "hayırsever" dediklerinin listelerini mi ele geçirdiler, onları mı toplayıp sorguluyorlar, kimini hapse atıyorlar?! Bilmiyorum, hiçbir şey bilmiyorum... Tek bildiğim yanlış bir şeylerin olduğu, "İslâmcı" denilenlerin "İslâmcılık" adına vahim hatalar işlediği, "İslâmcılığı" çıkarlarına kalkan yaptıkları! Yoksa kendilerine darbe düzenlenmek istendiğine inansalar bile, önce, belgelerin ortaya konduğu 17/25 Aralık'ın hesabı verilir, "İslâmcılık" üzerinden "İslâm" sorgulatılmazdı.)
Nereye varacak bu ayrışma? 14 yılın sonunda, insanlarımız bu derece birbirinden koptuysa, yıkıcılar/bölücüler bu derece azdıysa, baştakilerin, kendilerinin nerede hata ettiklerini sorgulamaları gerekmez mi?