Daha fazla demokrasi... Nasıl? Açıklar mısınız?
Başkanlığın manifestosunu yazmış Prof. Dr. Burhan Kuzu dostumuzla daha yeni milletvekiliyken, daha "başkanlık" yeni yeni tartışılırken kendisiyle uzun bir röportaj yapmıştım.
Burhan Bey'in karşısında da CHP'den henüz milletvekili olmamış, bir özel üniversitede ders veren eski kürsü arkadaşı Prof. Dr. Süheyl Batum'la da konuşmuş ve iki mülâkatı da bu gazetede yayınlamıştım. O sayıları bulup pasajlar almam lâzım. Tartışmalarda ne netice çıktığını, şimdi "başkanlık" derken neyle karşılaştığımızı görelim, isterdim.
Süheyl Bey, Burhan Bey'in aksine parlamenter sistemde ısrarcıydı.
Başkanlığın "babası" Burhan Kuzu, yeni açıklamasında, milletvekili yapılmadığı için kırgınlıkla söylemiş de olabilir ama bir "bilen" olarak bir hakikatin altını çizmiştir. Yeni rejim için "Ne deve, ne kuş" demiştir:
"Benim başkanlık modelindeki arzu ettiğim parlamento modeli, dar ya da daraltılmış bölge dediğimiz ve vatandaşı birinci elden tanıyan, bilen vekillerin yer aldığı bir modeldi. Lidere bağımlı değil; vatandaşa bağımlı vekiller olması lâzım. Bu çok temel bir eksiklik. Bu hâliyle ne deve, ne kuş oluyor."
Bu sözü 2016'da ilk kullanan Süheyl Batum'dur:
"Bu sistem başkanlık sistemi değil, yarı başkanlık değil, parlamenter sistem değil. Bu sistem ne? Bu 'Ne deve, ne kuş'."
Ayrı kulvarlardan gelen iki anayasacı hoca bir noktada birleşmişlerse, durup düşünmemiz gerekmez mi?
"Ne deve, ne kuş"... Bir şeye benzemiyor demek. En tehlikelisi bu. Hadi R. T. Erdoğan, çok dürüst, insan... Allah korkusu var; hak yemez. Ya bir başkası gelirse... "Ne deve, ne kuş"u eline geçirirse... İstediği yere çekmez mi?
Darbenin yıkımları geçtikten sonra düşünüldüğünde, halk, yeni rejimimizi, Orta Doğu ülkelerinin "tek adam" rejimleriyle kıyaslamaya başlayacak ve hiç ama hiç fark olmadığını görecektir. İşte o zaman sancılar artacaktır.
"Recep Tayyip Erdoğan" imzasıyla, dün Hürriyet'te ve Sabah'ta iki yazı çıktı. Yazıların mahiyeti "15 Temmuz Darbe Teşebbüsü". Özün de özü daha çok demokrasi vurgusu. Bu vurgu bile endişeyi ortaya koymaya yetiyor.
Hürriyet'teki yazıda, "Millî iradeyi rehin almayı hedefleyen o meşum girişim, Türk demokrasisinin önünün açılmasına, daha da güçlenmesine vesile oldu."; Sabah'kinde "Bugün 15 Temmuz öncesine göre her açıdan daha güçlü, daha dirayetli, daha demokratik bir Türkiye var." sözleri yer alıyor.
(Ara not: Danışman, birinci cümleyi sözün nereye varacağını düşünmeden yazmış. O cümleden "İyi ki darbe oldu, yoksa demokrasinin önü açılmayacaktı." manası çıkar.)
İki anayasacı "Ne deve, ne kuş" diyor. Rejimin bir adı bile yok. Belirsizlik hâkim. Böyle olunca demokrasinin önü nasıl açılıyor ve daha demokratik Türkiye nasıl oluyor?
Taha Akyol'un, bizim başkanlıkla, ABD'deki başkanlığı kıyaslayan bir yazısı çıktı. ("Yeni sistem", Hürriyet, 10 Temmuz 2018). Şu "belirsiz" rejim altında, "FETÖ Kılıcı" sallanırken, bir hukukçu olarak ancak o kadarını yazmıştır ki, siz daha ötesini düşünebilirsiniz. (Bir "yandaş", bu yazının ardından, "Bu adama niye yazdırıyorsunuz?!" diyebilmiştir! "Yandaş"ın "Yukarı" adına ahkâm kesmesi nasıl rejim altında olduğumuzun en basit delilidir.)
Bunlar da geçer ama nasıl geçer bilemem.
Bir daha darbeye/darbelere lanet!