Cumhurbaşkanlığında muhalefetin tarihi sorumluluğu
Bugün bir kısım muhalefet seçmenin itirazı var... Öncelikle bunlar “Muhalefet partileri iktidar partisine karşı alternatif oluşturamadı” şeklinde düşünüyor. Bu anlamda ayrıca bir kısım seçmen de özellikle CHP içindeki çalkantılardan, tasfiyelerden ve kadrolardaki farklı düşüncelerden rahatsız oluyor ve güven duymuyor. Sonuçta bu gibileri AKP’ye kızdıklarından muhalefet için oy verdiklerini söylüyor.
İşte Cumhurbaşkanlığı seçimi bu anlamda bir bakıma muhalefetin kendisi için bir güven oylaması olacaktır.
Seçilecek Cumhurbaşkanının, bugünkü siyasi gerginliği hafifletecek, dış politikada ve özellikle Avrupa Birliği sürecinde kapanan yolları açacak niteliklere sahip olması gerekir. Bunun için de dış politikayı iyi bilen, Avrupa ve dünyada siyasi liderlerle ilişki içinde olmuş ve olan bir Cumhurbaşkanı olmalıdır. Muhalefet bunu başaramazsa, siyasi hesaplara girerse, tarihi sorumluluktan kurtulamayacaktır.
Popüler olmayan bir adayın seçilme şansı yoktur. Halkın yakından tanımadığı bir adayı, kısa sürede popüler yapmak ve topluma tanıtmak mümkün değildir. Seçmenin tanıdığı adayı tercih etmesi siyasi bir gerçektir.
Cumhurbaşkanını Meclis’in seçtiği geçmiş dönemlerde, daha popüler olan ve tanınan 9. Cumhurbaşkanı Demirel, tarafsız ve etkin olma görevini en iyi yürüten Cumhurbaşkanı olmuştur.
Cumhurbaşkanı adayının toplumsal gerçekleri bilen ve bu gerçekleri yaşamış biri olması, onun başarı şansını artıracaktır. Bunun için siyaset dışında veya yalnızca kendi bölgesinde, dar bölgede siyaset yapmış olanların, Türkiye gerçeklerini yaşama imkanı zaten olmamıştır.
Her parti ayrı aday gösterirse, BDP ile işbirliği yaparak Başbakan’ın ilk turda kazanması olasılığı vardır. Bu nedenle, CHP ve MHP’den bazı milletvekillerinin, kendi adayımızı çıkaralım şeklindeki teklifleri, Başbakan’ın ekmeğine yağ sürmek demektir. Kaldı ki CHP ve MHP adaylarını yetersiz bulan kesimler, ilk turda “bunlarla olmaz” diye bir yaklaşım içine girerek, Erdoğan’a oy verebilirler. Böyle bir tutum, Erdoğan’a dolaylı destek vermek demektir. Bu ihtimalleri göz önünde bulundurmayan muhalefet, görevini yapmamış olacaktır.
Türkiye iğnenin deliğinden geçiyor. Ekonomik ve sosyal sorunlar, din istismarı, halkı rahatsız ediyor. Bu delikten halkın istediği doğrultuda çıkması doğaldır. Ancak bu süreçte hakem görevi yapacak bir cumhurbaşkanı seçmek zorundayız.
Bahçeli bu Cumhurbaşkanını ’3 M’, ’Milliyetçi, Muhafazakar ve Manevi’değerleri taşıyacak biri olmalı şeklinde tarif ediyor.
Bu tarife en iyi uyan ve bugünkü siyasi konjonktürde bu görevi en iyi yapabilecek aday Deniz Baykal’dır.
* Deniz Baykal; sürekli Milli Birliği ve Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünü savunmuş, Milliyetçiliği, herkesi kapsayan bir üst kimlik olarak görmüştür.
* Deniz Baykal; hiçbir zaman orucunu kaçırmamış ve fakat bunu bir propaganda aracı olarak da kullanmamıştır.
* Kutlu doğum haftasında, manevi değerleri yücelten bir konuşma yapması, siyasi iktidarı tedirgin etmiş ve sonrasında bir kaset iftirasına uğramıştır.
* Kaldı ki Baykal, dünyada ve Türkiye’de hukuki ve sosyal altyapı olarak siyasete en iyi hakim olan bir liderdir.
* Liderlik yapmış, Dışişleri Bakanlığı yapmış... Devlet adamı ve dünyada ve Avrupa’da tanınan bir siyasetçidir.
CHP’nin elinde böyle bir imkan varken, farklı arayışlara girmek hiç akılcı değildir.