Cumhurbaşkanı icra makamı mı?
Cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu’nun “Cumhurbaşkanı İcra makamı değil” sözüne karşılık Başbakan Tayyip Erdoğan “Tavsiye ederim, Anayasayı okusun 104. madde var. Devletin başı Cumhurbaşkanıdır. İcranın başıdır.” diyor.
Biz, yorum yapanlar taraf olmak için değil, kamuoyuna bildiklerimizi ve yorumumuzu tarafsız olarak aktarmak zorundayız.
Gerçekte Anayasada “icranın başıdır” sözü yoktur. Anayasa 104. maddesinin ilk paragrafı aynen şöyledir: “Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin Birliğini temsil eder, Anayasa’nın uygulanmasını Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.”
Başbakan, Devlet ile icrayı bir tutuyor ve yorumu yapıyor olsa gerek.
Devlet, “Toprak bütünlüğü içinde, siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu bağımsız tüzel varlıktır.” Bu varlık yalnızca icra, yani yürütme değil, yasama ve yargı erkinin tamamını kavrayan bir organizasyondur. Yani mahkemeler Devletin değil mi? Meclis Devletin meclisi değil mi?
Kaldı ki, 104. maddede Cumhurbaşkanının yasama, yürütme ve yargı ile ilgili denetim ve atama yetki ve görevlerini de sayılıyor.
Mevcut siyasi düzen ve anayasaya göre eğer Cumhurbaşkanı yalnızca icraatın başı olsaydı, yasaları onay ve veto hakkı olmazdı. Başkomutan olamazdı. Ayrıca başta Anayasa Mahkemesi olmak üzere yüksek yargı üyelerini seçme ve atama görevlerini yapamazdı.
Oyunu kuralına göre oynamak gerekir. Cumhurbaşkanının bir başkan gibi icraat yapması isteniyorsa, o zaman bu anayasayı değiştirmek gerekir. İcraat yapan başkanlık sistemi bizim Anayasamıza yüz seksen derece terstir. Başkanlık sistemi ile birlikte sıkı bir parlamento denetiminin de olması gerekir.
Anayasa’nın yürütme yetkisi ve görevini düzenleyen madde 8; “Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından , Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir” şeklindedir. Ancak bu maddeye göre Cumhurbaşkanı yetkiyi, Başbakan ve bakanlar kurulu atayarak yerine getiriyor. Eğer Başbakanın icraatını Cumhurbaşkanıyapacak olursa bu Anayasanın diğer maddelerine ve özellikle 104. maddesine aykırı olur.
Medyada bazı yorumlar ise, Cumhurbaşkanını halk seçtiği için, bu seçim bir nevi referandum olacak deniliyor. Aslında seçimlerde sandığa gidenler siyasi partilere göre veya kişiler arası tercih yapıyor. Referandumda sandığa gidenler ise Anayasal düzen, yönetim şekli gibi konularda tercih yapıyor. Bu tercihleri seçimde ve referandumda farklı olabilir.
Yine, seçimde halk devlet yönetimini geçici olarak bir parti veya partiler grubuna emanet ediyor. Siyasi iktidarların devleti kendi malı gibi görmesi ve devlet imkanlarını rejim değiştirmek veya istediği gibi kullanmak hakkını vermiyor. Bu gibi sorunlarda Cumhurbaşkanının hakemliği etkili olur ve her cumhurbaşkanı bu görevi yapmalıdır.
Belki daha da önemlisi Cumhurbaşkanı adayları demokrasiye inanıyorlarsa, 1980 sonrası Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu ile kaldırılan siyasette demokrasi ve halkın siyasete doğrudan katılmasını yeniden sağlamak için lobi oluştursunlar. 1980 öncesi ön seçim esastı... Merkez yoklama ise istisna ve kontenjanla olurdu. 1980 sonrası bu ters çevrildi. 30 yıldır siyasi parti genel başkanlarının işine geldiği için milletvekili ve belediye başkanlarını, ufak istisnalar dışında kendileri tayin ediyor. Eğer adayları, delege veya parti üyeleri doğrudan seçerse seçilenler de halka karşı sorumlu olur. Meclis’te 550 milletvekili var. Herkes bir daha seçilsin diye genel başkanlarının gözüne girmek istiyor. Bunu yapmayan kişilikli insanlar siyaset dışı kalıyor.
Cumhurbaşkanlarının en önemli işlerinden birisi, demokrasiyi kollamak ve demokrasinin teminatı olmak olmalıdır.