'Çözüm süreci' ölmedi kalbimizde yaşıyor!
Andımız'ın kaldırılması 'Demokratikleşme Paketi'nin bir sonucuydu ve zamanında en yetkili ağızlar tarafından gururla açıklanmıştı...
Ne günlerdi değil mi? "Türk'üm ama tedavi görüyorum" diye sözde espri yaptığında 'yeni ortaklar', kahkahalar patlatılıyordu!.. Her 'Ne mutlu Türk'üm diyene' tabelası söküldüğünde, dağlardan silindiğinde, faşizmin bir çivisinin daha söküldüğüne inanılıyordu!..
Artık 'Terörist başı veya bebek katili Apo' yoktu 'İmralı' adlı saygıdeğer bir muhatap vardı!.. Türkiye, 'ilân edilmemiş eş başkanlık sistemi'ne geçmişti âdeta!..
Yeni ortağın hatırı büyüktü... Eski Türkiye kalıntılarına hep birden darbeler vurulacaktı!.. Andımız bu alandaki ilk kurbanlardan birisi oldu!.. 'İmralı bileşenleri' öyle istemişti ve iptal gerçekleşti!.. 'Akil adamlar heyeti' de bunlardan birisiydi... Sözde geçmişin günahlarını araştıracak ve tarafları uzlaşmaya götürecek olan fakat yetiştirilemediği için hayale dönüşen 'Hakikatleri Araştırma Komisyonu' da...
***
Danıştay karar verdi... Şimdi 'PKK'nın hatırı'yla 'Türkiye Cumhuriyeti yargısının kararı' arasındayız... İlginçtir, bugün devlet, PKK'ya karşı çok ciddi bir mücadele verirken, çözüm sürecinin kötü emanetlerine hâlâ sahip çıkmaya çalışan birileri var devlet içinde...
Andımız'ın akıbeti, 'çözüm sürecinin hatırı'nın mı, yoksa 'bağımsız yargı'nın mı Türkiye'de daha güçlü olduğunun ispatı niteliğinde olacak...
Mahkeme kararının açıklanmasının ardından verdiği ilk tepkiyle Bekir Bozdağ, direnişin sembolü hâline geldi... 'Mahkemenin yetkisini aştığı' yönündeki hızlı tepki çabuk taraftar topladı ve Memur-Sen'in köpürtmesiyle Andımız'ın geri gelmesinin çok da kolay olmayacağı ortaya konuldu...
Muhtemelen şimdi inceden çalışılıyordur, 'bağımsızlığı pek beğenilmeyen' yargı kararının aşılması yolunda 'daha bağımsız', 'en bağımsız' bir üst yargı kararı için!..
***
Beşir Atalay bir Kürt'tü ve çözüm sürecinin mimarları arasındaydı... Üstelik masanın Türkiye Cumhuriyeti tarafında yer alarak!.. Bekir Bozdağ da bir Kürt ve Türklük vurgulu bir metne karşı en şiddetli 'resmî muhalefet'i yürütüyor...
Bozdağ, Kürtlük üzerinden bir siyaset vurgusu yapmadı bugüne kadar... Hatta bu kimliğinin konuşulmasından da rahatsızlık duyduğu, kendisinin bir kere bile bunu dile getirmediği biliniyor... 'Sanki Kürt olmak ayıpmış' gibi bir yoruma kapı aralayan bu yanlış davranışına rağmen onun Kürtlüğünü tekrar gündeme getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan olmuştu...
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 5 Ağustos 2017 tarihli konuşmasında "Az önce size hitap eden Bekir Bey, bakmayın Yozgatlı olduğuna, Kürt'tür, Kürt" diyerek o gerçeğin altını bir kere daha çizmişti... Bu özelliğini pek öne çıkarmayan Bozdağ, muhtemelen bu vurgudan memnuniyet duymamışsa da sesini çıkaramamıştı...
Şimdi de MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli aynı gerçeğin altını çizerek seslendi kendisine: "Sayın Bozdağ Kürdüm, özgürüm diyebilir. Dilini tutan yoktur. Sus otur yerine diyen de yoktur. Buyursun, mizaç ve meşrebine müzahir değerlendirmesini yapsın. Türk milleti kendisini en güzel ve yüksek mevkilere taşımıştır. Ama kendisi Türk milletini düşürmeyi aklından geçirmesin. Andımızı fıtrat ve köküne uygun okumak isteyen varsa kendi bilir. Ancak Türk milletinin Andına kimse karışmasın, hiç kimse ortalığı karıştırmasın. PKK'lıyım, bölücüyüm, Kürdistan için çalışırım diyen varsa cezası bellidir, sonuçlarına katlanacaktır. Uyarıyorum, Sayın Bozdağ buna çok dikkat etsin. 81 ilde basın açıklaması yapan mâlûm bir sendikanın başkanı da durum muhasebesi ve özeleştiriyi yapacak millîliği göstersin..."
***
Burada da kendisini muhtemelen en çok 'Kürt' vurgusu rahatsız etmiştir... Verdiği cevapta her ne kadar bu kısmı görmemezlikten gelse de 'Cumhur İttifakı'nın ortağı tarafından aynı şekilde gündeme getirilmesi, kendisi açısından sıkıntı verici elbette...
Bozdağ'a birilerinin şunu hatırlatması gerekiyor: Bu ülkede Kürt olmak ayıp değil... Kürtleri kardeşi sayanlar riya yapmıyorlar, buna gerçekten inanıyorlar... O yüzden de Kürtlerin Türkiye Cumhuriyeti'nde geldikleri ve gelecekleri makamları asla esirgemiyorlar, PKK'nın araya sokmaya çalıştığı kanlı fitneye rağmen kardeşlik duygularını koruyorlar... Tekrara gerek yok, tarih ve bugün bunun örnekleriyle dolu...
Ayıp olan şudur: Belki strateji, belki de utanma duygusu gereği, kimliğini saklayan kimi siyasetçilerin mesele Türklük olunca hemen öne fırlayarak kendilerini belli etmeleri... Zafer Çağlayan gibi bu devletin bu milletin imkânlarından faydalanıp, Sanayi Odası Başkanı, Bakan vs. olduktan sonra "Yıllarca Kürtlüğümü gizlemek zorunda kaldım" demeleri...
Andımız bu anlamda turnusol kâğıdı gibi...