Çocuktan aldık kara haberi!

"Kaç yaşındasın?" diye sordu.

"10" dedi çocuk.

Efkârlandı:

- Daha 8 senen var!

***

Oysa tam istediği kıvamdaydı;

Tam onun kalemine göre yetiştirmiş, yahut "huzura çıkacak diye" tam duymak istediklerini ezberletmişti ailesi...

Referandum sürecinde nice milletvekilinin, danışmanın kurmayı beceremediği cümleyi, öyle coşkuyla, öyle inanmış gözükerek söylemişti ki, "18 yaşında milletvekilliği"ni savunurken:

- Daha erken bile olabilir bence... Fatih Sultan Mehmet'in kaç yaşında tahta çıktığını ve neler yaptığını hepimiz biliyoruz!

- Sayın küçük Cumhurbaşkanı, AK Parti'ye dönmeyi düşünüyor musunuz?

- Niye olmasın...

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, kutlamaları çerçevesinde oradaydı ama atlamadı;

- Hem 23 Nisan'ı, hem de Miraç Kandili'ni kutlarım.

Bundan iyisi Şam'da kayısı!

Seçmeceydi belli.

"Kimden"dir, "kimlerden"dir; merak etti:

- Baban ne iş yapıyor?

- Millî Eğitim Bakanlığı'nda çalışıyor?

- Görevi ne?

- Daire Başkanı!

Demek ki "kadro"dandı...

O andan sonra "çocuğa" dair bütün masumiyetler karardı; "bir çocukluk yapar" beklentisiyle, tebessüm etmeye hazır haldeki bekleyişim sonlandı;

Yapmayacaktı.

Tembihliydi.

***

Derler ya, çocuktan al haberi.

Aldık;

Çocuk bile olsa "devlet katına" çıkabilmek için "onlardan olmak" zorunda!

***

Egemenliğin olmasa kandili nasıl kutlayacaksın acaba

--------

Takvim, kutlamamak için bahaneler aradıkları 23 Nisan ile Miraç Kandili'ni aynı güne denk getirdi ya... "Din ile devlet"i sanki birbirlerinin alternatifi, rakibiymiş gibi karşı karşıya getirmeye çalışan bir güruh, insanları kışkırtmak için elinden geleni ardına koymadı dün.

Çok sevdiğim bir arkadaşımın sosyal medya hesabından verdiği ayarı yeterli görüyor, aynen paylaşıyorum:

"Çoook Müslüman(!) olduğu için Millî Egemenlik Bayramınız yerine inatla sâdece Miraç Kandili'ni kutlamayı mârifet sayan mübarek(!)lere bir hatırlatma;

Egemenliğiniz olmazsa, kandil de kutlayamazsınız, oruç da tutamaz, namaz da kılamaz, hatta şu nefret ettiğim sakallarınızı da salamazsınız.

Misal mi?

Gidin 1990'a Bulgaristan, Rusya...

Gelin 2017'ye Çin, Arakan...

Değişen hiçbir şey yok!

Millî Egemenliğin yoksa, yoksun.

Fonksiyonsuz beyninizden öpsünler."

***

Görevini yapıyor

------

Atatürk'ün duvardaki resmine tahammül edemeyen, dilinde ismini nasıl telaffuz etsin!

Atatürk dönemini "zaman kaybı" gören, Atatürk ilkelerinden biri olan laikliğin kaldırılmasını arzuladığını gizlemeyen, alenen ve tekraren ifade eden Kahraman, kendince "kahramanlığını" yapıyor.

Ben ona değil de, Amerikan işgal ordusunun "6. Filo'su" Boğaz'a çıkarma yapabilsin diye "tam bağımsız Türkiye" diyen gençlere saldırıp, kanlarını döken bir kafadan, hâlâ "egemenlik" hassasiyeti bekleyebilenlere şaşırıyorum!

***

Kuyruğunuza basılınca mı aklınıza geldi

------

İktidar yandaşı medyada güya "ötekileştirici, kutuplaştırıcı, hedef gösterici, tetikçi dil"e karşı seferberlik ilan edildi.

Bir grup yazar, artık neredeyse her gün bu "dil"in sembolü haline gelen "tut tut onu da tut"çu kalemşoru eleştiriyor; "FETÖ"yle özdeşleştiriyor.

İktidar yanlısı yazarların bu "yüksek erdemlilik(!)" hareketi, bu defa hedef tahtasına oturtulan kendileri olduğu için olmasaydı, işin içinde "Mavi Marmara"ya kadar uzanan eski defterlerin açılması olmasaydı, feryat edenler yalnıza kuyruğuna basılanlar olmasaydı...

Mesela, bu "tut tut tut'çu" ana akımdan sayısız gazetecinin işten atılması için çağrılar yaparken, patronları tehdit ederken yükselseydi bu "aramızda tetikçi istemiyoruz" sesleri, inanırdık sahiden de arı bir gazetecilik mücadelesi verdiğinize...

Velakin, iş içinde iş varken olmuyor işte...

***

Bir gün, içlerinden biri size yine "millî irade" nutku atmaya kalkarsa, Kemal Kılıçdaroğlu'nun TBMM'de yaptığı 10 dakikalık konuşmayı dinlemeye bile tahammül edemediklerini hatırlayın, hatırlatın mutlaka!

Yazarın Diğer Yazıları