‘Çocukluk Bitmez’
Cem Karaer, “Çocukluk Bitmez” demiş. Biter Cem Karaer, biter; bitmek zorunda. Çocuk kalırsan, anneye ihtiyacın daha fazladır.
Şu anda gerçi ben de “çocuk” olmak istiyorum, anamın yanında olmak istiyorum. Biliyorum ki, anamın bana ihtiyacı var. Yaşlı ve çocuklarını bir bir sıralıyor, birinci ben olduğum için ilk sıraya beni koyuyor.
Kimse işini ve kendi çocuklarını bahane etmesin; annesinin, babasının yanına koşsun. Yaşlılıkta onlar sizleri o kadar çok yanında görmek istiyorlar ki... Mesele bakımları değil, moralleri...
Cem Karaer’in hatıra kitabının adı “Çocukluk Bitmez” . Kapağında 4-5 yaşındaki Cem’in fotoğrafı... Karlı hava ve kızak üzerinde yanında da oyuncak cemsesi...
Babası asker... Cemse olacak elbette!
Cem Karaer’in kendisini tanımadım ama babasını tanıdım: Ünlü şair Mustafa Necati Karaer (1929-1995). Askerdi, hukukçu idi, Basın İlân Kurumu Genel Müdür Yardımcısı idi. Genel Müdür de, kurumun sanırım en uzun genel müdürlüğünü (30 yıl) yapan şair Gültekin Sâmanoğlu (1927-2003) idi... İkisi de “Hisarcı” ... Derginin başındaki Mehmet Çınarlı’yı (1925-1999) anmamak olmaz. “Hisarcı” derken?
“Hisar” dergisi çevresinde toplanan şair ve yazarları artık bir ekol içinde görmeliyiz. Talat Sait Halman (Prof. Dr., ilk Kültür Bakanı’dır.) 1950-1975 arasını “Hisar Çığırı” olarak değerlendirir ve: “Hisar dergisi geçmişten gelen sanat varlık ve değerlerimizin başarıyla tazelenebileceğini göster [miş], ... kendinden önceki millî edebiyat döneminden bugüne uzanan sağlam, güvenilir bir köprü olmuştur...” der.
Cem Karaer, “Hisarcı” çevreyi çok iyi biliyor ve “Çocukluk Bitmez” de yer yer anlatıyor.
Cem Karaer’i ilk nerede okudum? Herhâlde “Türk Edebiyatı” dergisinde... Çoklukla deneme yazdı ve yazılarını, 1995’te, “Anlatamadıklarım” adıyla bir kitapta topladı.
Cem Kareaer’in babasını tanıdım, dedim. Bir gazetedeyim; Cağaloğlu’ndaydık. Mustafa Necati Karaer’den yazı istemem gerekti. Telefonlaştık. Sultanahmet’teki eski Adliye’nin üzerindeydi Basın İlân Kurumu. Odasına çıktım. Askerler titizliklerini emekliliklerinde de devam ettiriyorlar. Her şey o kadar düzenliydi ki... Şaşırmıştım. Fotoğrafı da gerekmişti. Bir zarf aldı, fotoğraflar içindeydi, çıkardı verdi.
Şair ve düzen! Bir yazımda da belirtmiştim. Şairlerden ister istemez biraz derbederlik bekleriz. İki bini aşkın şair ve yazarın hayatını inceledim, tabir ne derece yerinde bilmiyorum, pek çoğu “arızalı” idi!
Her hatıra, yakın veya uzak zaman fark etmez, içine ruh üflenmiş bir tarihtir. Sen kendini anlatırken, mekânları ve ilişkilerini canlandırıyorsun. Nefretin ve sevgin iç içedir. Ne kadar tevazu göstersen de, “abartı” satır aralarında seni mutlaka ele verir. Hatıralar sübjektif olmakla beraber, her zaman birinci el kaynaklardır ve tarihçi burada ilmini konuşturur; kıyasla hakikati bulur.
Cem Karaer, eli kalem tutan herkesin yapması gerekeni yapmış ve kendisini anlatırken yakın tarihe ışık tutmuştur. ( “Çocukluk Bitmez” , 229 s., Ülke Yay. 0212 526 99 41).
Şair (M. N. Karaer) “Bu çeşmeler hep böyle akmayacak! / Bunca tedirginlikler, bunca yasak / Sevmek varken?” demiş.
Yaşamanın da özü bu olmalı: Sevmek varken...