CHP nereye kadar ?

Türkiye’nin bu dönemde etkili ve güçlü bir muhalefet partisine ihtiyacı var... Bunu AKP’den bazı insanlar da istiyor. Zira güçlü bir muhalefet aynı zamanda iktidar partisine de çeki düzen verecektir. Ne var ki CHP muhalefet görevini, ayakkabı fırlatmayı düşünmek şeklinde yapıyor. Oysa ki bu görevini hukuk ve proje düzeni içinde yapmalıdır. Ayakkabı fırlatmayı düşünenlerin söyleyecek sözü kalmamış demektir.
Söz gelimi CHP Milletvekili sayın Atilla Kart’ın, sayın Erdoğan’ın Başbakanlıktan ayrılması için verdiği hukuk mücadelesini CHP’nin kendisi vermeliydi. Böyle bir hukuk mücadelesi ve şöyle veya böyle hukuki durumun tespiti, bugün ve gelecekte Cumhurbaşkanlığı makamının yıpranmasını da önleyecektir.
Türkiye’de politika tabanda değil Meclis’te yapılır. Bunun nedeni Seçim Kanunu ve Siyasi Partiler Kanunu’dur. Bu kanunlarda milletvekili ve belediye başkanlarının seçimi, Genel Başkanın ve Genel Merkez’in inisiyatifine verilmiştir. Genel Başkan ve Genel Merkez isterse ön seçim yapar. CHP dahil olmak üzere bütün partiler ön seçim yapmıyor ve adayları merkez yoklama ile seçiyorlar. Yani Genel Başkanlar bugüne kadar demokrasinin gereği olan ön seçime gitmediler. Eğer adaylar ön seçimle seçilmiş olsaydı, siyaset tabana yayılmış olurdu. Genel Başkanlara karşı oluşan husumet daha düşük kalırdı.
6 yıl CHP Parti Meclisi üyeliği yaptım. Zaman zaman bu düşüncelerimi Parti Meclisi toplantılarında dile getirdim. Genel Başkan Sayın Baykal bu düşüncelerimden dolayı hiçbir zaman tepkili olmadı. Tersine her zaman bu tartışmaların yapılması gerektiğini ve ön seçim için yasaların değişmesi ve altyapının hazırlanmasını söylerdi. Aday tespitinin parti örgütünün temayülüne göre yapılmasını sağlardı. Hiçbir zaman kimseye “Seni ben milletvekili yaptım” demedi.
Oysa ki sayın Kılıçdaroğlu, basın toplantısı yapan 6 milletvekili için, “CHP’nin tabanı bu çıkışlarından rahatsız. Burada üzülerek ifade edeyim ki, bu arkadaşlarımın çoğunu siyasete taşıyan benim” diyor. Eğer ön seçim yapılmış olsaydı, bir risk varsa bu risk örgüte ait olurdu. Sayın Kılıçdaroğlu’nu partiye taşıyan ve Grup Başkan Yardımcısı olarak seçilmesini öneren de sayın Baykal’dır.
1999 seçimlerinde Kılıçdaroğlu DSP’den milletvekili adayı olmuş ve fakat adaylığı reddedilmiştir. MHP’den birçok arkadaşın da istemesine rağmen, Kılıçdaroğlu Baykal’ı Cumhurbaşkanlığı için aday yapmamıştır. Baykal da hiçbir şekilde Kılıçdaroğlu’na “Seni ben milletvekili yaptım” dememiştir.
Yine CHP Parti sözcüsü, Grup BaşkanVekilini istifaya davet ediyor. Grup Başkan Vekili Genel Başkana vekalet eder. İster Genel Başkan önersin, ister kendisi aday olsun, Grup Başkan Vekilliği için aday olanları milletvekilleri gizli oyla seçer. Mamaafih geçmiş yıllarda birçok Grup Başkan Vekili, Genel Başkanın önermesine rağmen seçilememiştir. Bunun içindir ki parti sözcüsü Haluk Koç’un Grup Başkan Vekili Muharrem İnce için, “Gereğini yapsın” yani istifa etsin demesi yanlıştır. Gerek olursa bu çağrıyı yapacak olan parti sözcüsü değil, Genel Başkanın kendisi olmalı veya bu konuda MYK kararı olmalıdır. Parti sözcüsü MYK kararlarını kamu oyuna duyurmakla yükümlüdür. Kendi üslubu ve mantığına göre, partiyi bağlayacak bir beyanda bulunamaz. Hele hele istifa çağrısı ne yetkisidir, ne de görevidir.
Dahası, Genel Başkan Kılıçdaroğlu sonradan verdiği beyanatta Grup Başkan Vekili İnce için böyle bir çağrı yapmadı. O zaman parti sözcüsü açıkta kalmış oldu. Yetkisi ve görevi olmadığı halde bir Grup Başkan Vekilini istifaya çağırdığı için kendisinin istifa etmesi gerekir.
Öte yandan, Genel Başkan’ın da parti içinde uzlaştırıcı olması gerekir. Kılıçdaroğlu’nun Kurultay isteyenler için “Güçleri yetiyorsa toplasınlar” diyerek, tehdit etmesi, CHP içindeki kutuplaşmayı tırmandırır. Normalde Genel Başkanın Kurultayı toplayarak ibra alması ve gerekirse Parti Meclisini değiştirmesi gerekir.
Pazartesi günü bütün medya ve köşe yazarları CHP ile dalga geçti. Bunun nedenleri, bugüne kadar Kılıçdaroğlu’nun girdiği her seçimi kaybetmiş olması, Cumhurbaşkanlığı seçiminde açık olan bir başarısızlığı, CHP Genel Başkanı ve bazı Genel Başkan Yardımcılarının başarı gibi göstermeye çalışması ve parti içindeki yetki ve sorumluluğu ve tartışmaları iyi yönetememiş olmasıdır. Bu durum bütün partilileri üzmüştür.

Yazarın Diğer Yazıları