Cari açık yönetilebilir mi?

Ödemeler dengesi, geniş anlamıyla, 'bir ekonomide yerleşik kişilerin (Genel Hükümet, Parasal Otorite, Bankalar, Diğer Sektörler), diğer ekonomilerdeki yerleşik kişiler (yurtdışında yerleşikler) ile belli bir dönem içinde yapmış oldukları ekonomik işlemlerin bir bilançosudur.'

Cari açık dış işlemler açığıdır. Dış işlemler dengesini, dış ticaret dengesi, hizmetler dengesi ve gelir dengesi belirler. Dış ticaret, mal ithalat ve ihracatını, hizmetler, taşımacılık, turizm, inşaat hizmetleri, sigorta hizmetleri, finansal hizmetler ve resmi hizmetleri, gelir dengesi ise ücret ödemeleri, yatırımlar (Doğrudan sermaye ve Portföy yatırımları) gelir ve giderleridir.

Ödemeler dengesi içinde, net hata ve noksan kalemi her zaman tartışmalı olmuştur. Net hata ve noksan, ödemeler bilânçosunda kaynağı belirsiz olan döviz girişini göstermektedir.

Ödemeler bilançosunda denkliği tarif gereği bilanço denkliği hesaplanamayan döviz giriş veya çıkış fazlaları net hata ve noksan kalemi altında gösterilmektedir. Bu kalem, artı veya eksi olabilir. Mesele Türkiye'de bu kalemin çok büyük olmasıdır. Bazı yıllar 12.5 milyar dolara çıkmıştır. Net hata ve noksanın büyük olması, kayıt dışılığın da büyük olduğunu göstermektedir.

Cari açığın büyüklüğünü, GSYH hasıla içindeki payı gösterir.

2001 krizinden sonra 2002 yılını geçiş dönemi olarak alırsak, 2003 ile 2017 yılları arasında geçen yılda Türkiye, toplam milyar dolar da cari açık verdi.

Türkiye de cari açığın milli gelir oranı en fazla (2000 ve 2004) yüzde 3,7 olmuştur. Sonrasında bu oran kriz yılı 2009 dışında en az yüzde 5 en çok yüzde 10 olmuştur.

2003 ile 2018 dahil, 15yılda Türkiye'nin toplam cari açığı 548 milyar 847 milyon dolar olmuştur.

Cari açığın maliyetlerinin ne kadar ağır olduğu, ülkeye göre, ülkenin döviz kazanma imkânlarına göre ve bu cari açığın finansman şekline göre değişir. Söz gelimi ABD cari açığı yönetebilir. Çünkü finansmanını da kendi parası ile yapıyor.

Diğer ülkeler ve Türkiye ise dövizle yapıyor. Bununla birlikte genel bir yaklaşım olarak, cari açığın GSYH' ya oranının yüzde 5'i geçmesi riskli kabul edilmektedir.

Cari açık, bir ülkenin dış ekonomik ilişkilerden dolayı katlandığı kaynak kaybıdır. Bu kaynak kaybı tek bir şart altında zararsız olacaktır. Eğer cari açığın finansmanı doğrudan ve yeni yabancı sermaye yatırımları ile yapılıyorsa, potansiyel üretim, istihdam artışı, geçmişteki bu kayıpları telafi edecektir. Bu şart dışında bu kaybın önüne geçmek ancak cari işlemlerde denge sağlamakla olur.

Bu kaybın finanse ediliyor olması veya cari açıkla yaşanması kaybın olmadığını göstermez. Zira cari açığın varlık kaybı, dış borç stoku gibi maliyetleri artar.

Türkiye'de cari açığın finasmanı varlık satışları, kısa vadeli sermaye girişleri (sıcak para) ve dış borçla yapılıyor. Bu durum aynı zamanda ekonomide belirsizliği ve kırılganlığı artırıyor. Doğrusu cari açık vermemektir. Buna rağmen cari açık varsa, bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde, bu açığın uzun vadeli doğrudan yatırım sermayesi ile kapatılması gerekir. Çünkü doğrudan yabancı yatırım sermaye girişi, hem cari açığı kapatır, hem de ülkeye teknoloji getirir. Üretim artışı sağlar. Yeni istihdam yaratır…

Türkiye'ye gelen doğrudan yatırım sermayesi, kurulu işletmeleri, bankaları veya bunların bir kısım hisselerini satın alarak ortak olmak için geliyor. Üretimde ilave bir artış ortaya çıkmıyor. Yine atıl yatırım olarak, gayrimenkul satın almak için geliyor.

Cari açığın finansmanında kullanılan dış borçları ve faizini toplum ödeyecektir. Eğer dış borçlar, ekonomide bir dar boğazı aşmak için veya altyapı gibi doğrudan yatırım yapmak için alınmış olsaydı, artan verimlilik ve gelir yaratması nedeniyle kendi kendini öderdi veya cari açık yatırım malı ithali nedeniyle ortaya çıkmış olsaydı, yatırım hacmini ve üretim kapasitesini artırmış olurdu.

Yazarın Diğer Yazıları