Çaresi bulunmayan tek virüs rüşvet!
İnsanoğlu asırlardır birtakım hastalıklarla uğraşmakta. Pek çoğuna çare bulundu. Son dönemin en büyük kâbusu AIDS'e -HİV- bile çözüm var. En azından geliştirilen ilaçlarla yayılması engellendi. Yüzyıllardır milyonlarca insanın ölümüne sebep olan koleranın önü alındı. Hatta daha ileri gidersek, en ölümcül hastalıklardan kanserin pek çok çeşidine müdahale edebilme şansımız var. Galiba tek çaresiz virüs rüşvet. Arapça kökenli bu sözcüğün orijinal isim rişvettir. Şu şekilde tanımlanır; "Pazarlıkta yasal çerçeve dışına çıkılması ve bir kimseden bir şeyler kopartmaya denir". Diğer tarifi ise "el altından alınan-verilen para veya armağan". Dikkat edin rüşvetle mücadelede hep çaresiz kalınmıştır. Üstelik azalacağına tam tersi kol budak salarak, güçlendiğine tanık oluyoruz. Sanırım bunun ana nedeni "iş bitirme"nin en garantili yolu olması.
İkramın böylesi
Dünya tarihini incelediğinizde pek çok "rüşvetçi"yi bulursunuz. Aralarında güncelleri de yakalarsınız. Sadece Rıza Sarraf'ın kısa geçmişine göz atmak dahi epey fikir verir. Eski defterleri karıştırdığınızda ise karşınıza tarihe mal olmuş pek çok ünlü çıkar. Attila'ya kız kardeşini ikram eden Roma İmparatorunu hatırlayın yeter.
Osmanlı tarihi başarılarla dolu olduğu kadar, ünlü rüşvetçilerle de doludur. Sadrazamlar, vezirler, kaptanı deryalar, beylerbeyiler, valiler ve hepsinden önemlisi maliye nazırları ve defterdarları görebiliriz.
Bunlar içinde en şöhretlilerinden biri olarak Sadrazam Damat İbrahim Paşa'yı örnek verebilirim. Karşıtlarının "O cüzzamlı karalamasından çamaşırlarında bit bulunmasıyla kurtulan -bu varlığın cüzzamlılarda yaşamadığı bilinir- namı diğer Rüstem Paşa böylece Kanuni Sultan Süleyman'ın kızı Mihrimah Sultan'la evlenebilmişti."
Hürrem'in kıymetlisi
Damat Bey iki ayrı dönemde toplam 15 yıl sadrazamlık yaptı. Kehle-i ikbal -gelecek biti- ve Damat lakapları takılan Rüstem Paşa aldığı rüşvetleri koyacak yer bulamadı. Bunu yaparken adına hediye dedi. Dönemin yazılı belgesi Peçevi Tarihi'nde Rüstem Paşa için şu notları görürsünüz:
- Vaz-ı irtiza: "Rüşvet koyucu".
- Mucid-i bünyan-ı rüşvet: "Rüşvet yapısının mucidi".
Paşa ayrıca rüşvete tarife uygulamakla da meşhurdur. Bir defasında Erzurum Beylerbeyi'nin verdiği 5 bin altının 2 binini iade etmişti. Çünkü beğenip aldığı atın değerini hesaptan düşmüştü. Hakkındaki bütün söylentilere rağmen kaynanası Hürrem Sultan'la iyi ilişkileri onu uzun süre sadaret makamında oturttu. Üsküdar'da adına yaptırdığı caminin onun günahlarını temizlediğine inanıyor musunuz?
Yemen ve Tunus fatihi
Osmanlı sadrazamlarından Koca Sinan Paşa tarihe Yemen ve Tunus'u alan fatih olarak geçti. Adının önüne Koca sonuna Rüşvetçi sıfatları eklendi. Defalarca sadrazamlık yaptı. Rüşvet konusunda o kadar uzmanlaştı ki, görevden alınıp sürgüne gönderildiği yerlerden yolladığı rüşvetlerle tam 4 defa sadrazam koltuğuna oturdu. Onun kesinlikle azline Avusturya elçisinden herkesin önünde para istemesi oldu. Bu defa geri dönemedi.
Soyu bozuk
Yine dönemin tarih kayıtlarına Koca Sinan Paşa için şu not düşüldü; "Ömrünü haram yemek ve yedirmekle tamamladı". Unutmadan Sinan Paşa'nın, bir başka rüşvetçi Damat Rüstem Paşa'nın kardeşi olduğunu hatırlatayım.
Arada epey paşa unvanlı rüşvetçi gelip geçti. Bunlardan en ilginç olanı "Yahnikapan" adlı Abdülkerim Paşa'dır. O kadar aç gözlü defterdardır ki, milletin önünden yemekleri kapıp götürürdü. Mesela soğanlı et yahnisi hiç dayanamadıklarından. Sonunda Sipahileri isyan ettirdi. Bunu yatırıp önce hazinesinin yerini öğrendiler. Ardından, şişleyerek öldürdüler.
En doymazı
622 yıl devam eden Osmanlı İmparatorluğu'nda rüşvet kavramı o kadar yaygınlaştı ki "vaka-i adiye" sayılmaya başlandı. "Balık baştan kokar", "Bal tutan parmağını yalar" ve "Devlet malı deniz" yakıştırmaları hep bu dönemden kalmadır.
Bu uzun süre içinde yapılan araştırmadan liste başı olarak Halet Efendi'yi buluyoruz. Onun için "rüşvet makinesi" denildi. Divan-ı Humayun kaleminde başlayan tırmanışı Paris'e büyükelçi olmasıyla devam etti.
Padişah II. Mahmut'u bile avucuna almayı başardı. Kurduğu düzen 1820 yılına kadar devam etti. Servetine servet kattı. İşleri ayyuka çıkınca önce Manisa'ya sonra Konya'ya gönderildi. Burada kesilen başı İstanbul'a yollandı. Tabii tüm varlığına ve paralara devlet adına el konuldu.
Ve günümüz
Rüşvetçiler konusunda en güzel sözleri büyük şair Fuzuli söylemiştir; "Selam verdim, rüşvet deyu almadı".
Galiba kokuşmuşları özetleyen en önemli laflar bunlar olsa gerek. Günümüz şaibelileri için de kesin kararı zamanın vereceğine inanıyorum. Bunlar kimler mi? Onları çok iyi tanıyorsunuz...