Çankaya ittifakını kim kuracak?..
Türkiye'yi baskın seçimle karşı karşıya bırakan süreç gelecek kaygısını biraz daha artırırken, sonunda Muharrem İnce CHP'nin cumhurbaşkanı adayı oldu...
Kemal Kılıçdaroğlu; Hem "parti içinden", hem mücadeleci hem ağzı laf yapan ve hem de Erdoğan'la "dişe diş mücadele" edecek birini düşünmüş olmalı ki, İnce'yi meydana çıkardı...
Siz bakmayın İnce'ye "Ulusalcı" diye laf eden kimi kalemşorların eskimiş hezeyanlarına...
Ülke zaten ne çektiyse FETÖ'cülere kanarak ulusalcılığı büyük tehlike gören ve devletin kırmızı kitabına bile koyan bağnazlar yüzünden çekti... Zaten en "büyük tehlike"nin de ulusalcılığı hedef alanlar olduğu nihayet çıktı ortaya...
Oysa laikliği, demokrasiyi, cumhuriyeti, aydınlanmayı, özgürlükleri, vatanı, bayrağı ve tüm bunları ulusa armağan eden Atatürk'ü savunmaktır ulusalcılık...
Kronikleşmiş ezeli liboşlar, "ikinci cumhuriyet"çiler ve yayın organlarını "vakıf" numaralarıyla ele geçiren iftiracı avukat bozuntularının ardına gizlenen kripto FETÖ'cüler işte bu yüzden düşmanlar, ulusunu sevenlere...
Aynı zamanda hiç kuşkunuz olmasın; Doğu'sundan Batı'sına, sağcısından gerçek solcusuna kadar, bu ülkenin büyük çoğunluğunun yukarıda sıralanan "ulusu sevmek"le ilgili kriterler konusunda bir meselesi de yoktur...
CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi ve Demokrat Parti'nin kurduğu "ittifak"a da herhalde bu kriterler nedeniyle "millet ittifakı" denilmiş olmalı...
Ancak beni en çok sevindiren konu, AKP'ye bayrak açan bu dört partinin de, Cumhuriyetin rövanşını almak uğruna; rejimi yıkmak için "başkan"lığa heveslenenlere karşı yeniden "parlamenter sistem"de anlaşmış olmaları... Bu hedef hiç kuşkusuz burnundan soluyan milletin umudunu iyice artıracaktır...
***
Hedefin gücü millette...
Evet; Muharrem İnce ya da Meral Akşener, muhalefet cephesinde kim seçilirse seçilsin ilk amacı parlamenter sistem olmalı ve "Çankaya" da hemen eski günlerine dönmelidir...
Kimsenin kuşkusu olmasın; Şu fırtınalı karanlık ve kaotik günler, "ittifak" tartışmaları, iktidarın baskıları, yandaş medyanın rant taarruzları önünde sonunda bitecek ve "sandık" günü geldiğinde, amacı "cumhuriyet" olanlarla ilgili asıl ittifakı "halkın bizzat kendisi" kuracak...
İşte bu ittifak, ülkenin çevresi IŞİD, El Kaide ve şeriat kavgalarıyla kan gölüne dönmüşken, cumhuriyet, laiklik, demokrasi, özgürlük, bayrak, vatan ve kardeşliğin de ebedi ittifakı olacaktır...
Asıl iş de halka düşüyor bu süreçte... Uyumak, gaflete düşmek, oyalanmak, uzak durmak, geri kalmak, çelişkide kalmak, kararsız olmak, şaşırmak, düşünmek ve susmak yok!..
Tüm muhalefet partileri; "Vatanı sevmek", cumhuriyeti sahiplenmek, laikliği korumak, bayrağa sarılmak kriterleriyle ilgili stratejilerini bu beklentilere göre belirlemeli, sandığa gidecek her seçmen de bu amaç uğruna dikkatlice hareket etmelidir...
16 yıldır karanlıkta tutulan Türkiye Cumhuriyeti ile ilgili özlenen sonuca ulaşabilmenin ve "Aydınlanma Devrimi"ni sürdürmenin başka da yolu yoktur...
***
Malatya, "flaş", Atatürk!..
Bir büyükşehri yönetmek tüm siyasetçilerin özlemi olabilir ama "başkan" dediğin şahsın saçma sapan işler yerine, şehre katkı sunacak, milleti şaşırtacak büyük yatırım "hedef"leri olmalı değil mi?..
Oysa Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Çakır vekil olmak iddiasıyla istifa edince, onun koltuğuna oturan Yeşilyurt ilçesinin belediye başkanı Hacı Uğur Polat Atatürk karşıtlığıyla tartışılıyor...
Haberi duyuran odatv'ye göre; Polat, hiç işi yokmuş gibi, "koltuğa oturur oturmaz, makamında yıllardır duran 'Atatürk' posterini kaldırdı ve sonra da gelen tepkiler üzerine geri astı..."
Olay infial uyandırınca, belediye yetkilileri Erdoğan ve Başbakan Yıldırım'ın posterleri arasındaki Atatürk fotoğrafının "flaş yansıması"ndan dolayı görünmediğini iddia etmişler!..
Atatürk karşıtlığı üzerinden bağnaz çevrelere hoş görünmeye çalışan tipleri oldum olası sevmedim ve zavallıca icraatları da her zaman halka duyurmaktan geri durmadım...
O yüzden Polat'a da sormak lazım; Koltuğa oturma töreni görüntülenirken "flaş" ışığı neden Erdoğan ve Yıldırım'ın fotoğraflarına yansımadı da, Atatürk'ün görüntüsünü tamamen yok etti acaba?.. İşte burası çok kuşkulu!!!
Polat; Atatürk "zaten parlayan bir ışıktır" diyorsa, söylenecek söz yok!.. Aksine, Malatyalılar, önünde sonunda koltuktan indiriverir Hacı'yı...
***
Beykoz'daki eşkıya...
Okurlar doğaya, çevreye karşı duyarlılığımı ve memleketin huzurunu kaçıran tiplere karşı tavrımı çok iyi bilirler...
İşte insana karşı yeni bir vahşet ve pervasızlık vakası daha...
Adı lazım değil ama yarattığı dehşet İstanbul'da bazı bölgelerin ne kadar başıboş ve güvensiz olduğunu bir kez daha anlatmaya yetiyor...
Vatandaşın biri, içinde eşinin de olduğu aracını 2 Mayıs günü Beykoz Kavacık'ta boş bir araziye park etmiş... Bu sırada çevrede simit satan bir şahıs "park" parası istemiş!.. Ret cevabını alınca da önce tekme-tokat, ardından da bıçakla saldırmış "Levent" adlı yurttaşa...
Eşine vahişe saldırı olduğunu gören kadının çığlıklarına rağmen saldırgan bir döviz bürosuna sığınan mağdur vatandaşı bıçaklamaya devam etmiş!!! Hem de kameraların ve onlarca yurttaşın gözleri önünde!..
Olayın görüntülerini izleyince dehşet içinde kaldım... Ve "herkesin" başına gelebileceği endişesiyle uyarmayı görev biliyorum; İstanbul'un ortasında, gözleri kan bürümüş "otoparkçı" kılığındaki eşkıyalar insanları öldüresiye dövebiliyorsa, ortada bir asayiş ihmali de yok mudur?..
Son yıllarda teröristlere, çetelere ve mafyalara olabildiğince göz açtırılmıyor ama İstanbul valisi ve emniyet müdürü, sayıları giderek artan bu "değnekçi" eşkıyalara ne zaman engel olacak acaba?..