“Büyük devlet”in taşeron liderleri!
Tayyip Erdoğan, Beştepe’deki sarayda 400 kişiye verdiği iftarda “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tarihine, kültürüne, vizyonuna yakışır bir devlet binası inşa etme niyetiyle yola çıktık. Sonuçta ortaya her vatandaşın gönül huzuruyla ‘İşte burası benim devletimi temsil eder’ diyebileceği bir eserin ortaya çıktığına inanıyorum” dedi ve ekledi: “Buraya gelen yabancılar, burayı görünce ’Bu devlet büyük devlet’ diyorlar.”
* * *
Erdoğan, böyle konuştuktan hemen sonra “Dünyanın dört bir yanından gelenler, Topkapı Sarayı, Sultanahmet, Süleymaniye, Eyüp Sultan ve Fatih Camisini geziyor. Göstereceğimiz yerler işte buralar. Ankara’da gezilecek yerleri bir soralım. Acaba kaç tane gezdirebileceğimiz yer var” diyerek de farkında olmadan bir çelişki sergilemiş oldu.
Osmanlı, büyük devletti değil mi? Tarihin kaydettiği en büyük, en güçlü devletlerden biri, hatta birincisi idi.
Osmanlı devletinin yönetim merkezi olan Topkapı Sarayı’nı görenler, “Dünyanın en büyük devleti, bu ahırdan mı yönetiliyor?” diye sordu mu?
Hayır, akıllarına bile gelmedi. Üstelik Topkapı Sarayı gerçekten Bizans’ın at ahırıydı.
Yani büyük devlet olmak için saraylar yaptırmak gerekmiyor. Osmanlı devleti, borç parayla Dolmabahçe Sarayı’nı yaptırdıktan kısa bir süre sonra darmadağın oldu ve çöktü. Tayyip Erdoğan da sarayını, Türkiye’yi borçlandırdığı paraları kullanıp Atatürk’ün ağaçlandırıp millete bıraktığı bir arazide yaptırarak hata üzerine hata yaptı!
* * *
Erdoğan, büyük devlet olmak derken, aslında Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkıp “Yeni Türkiye”yi kurmayı kastediyor. Fakat bu proje de Graham Fuller’in tasarımıdır!
Büyük devlet kurmak için, kendinize ait büyük bir felsefeniz, büyük bir fikriniz ve büyük bir stratejiniz olacak! Buna bağlı olarak, büyük bir ekonomi ve kültür alt yapısı üzerinde, büyük bir bilim ordunuzla birlikte, büyük ve güçlü silahlı kuvvetleriniz olacak!
Gerçi Türkiye Cumhuriyeti’ni Türk ordusu kurmuştur ama bunu, arkasına büyük Türk tarihini alarak yapabilmiştir. Büyüklük, gerçekte milletin büyüklüğüdür.
* * *
Tayyip Erdoğan ve “büyük” kelimesini bugüne kadar sadece Büyük Orta Doğu Projesi’nin eş başkanlığını üstlenmesi ile duyduk. Yani ortada “büyük” bir strateji var ama o da Amerikan stratejisidir!
Diğer taraftan, Türkiye’nin birliğinin teminatı olan millî ordu, 5 Kasım 2007’de Beyaz Saray’daki Bush-Erdoğan görüşmesi ile düğmesine basılan operasyonlarla yıpratılmış, yetkileri, istihbarat cihazları bile elinden alınarak zaafa uğratılmıştır.
Yine Tayyip Erdoğan Türkiyesi’nde, Libya, Irak, Mısır ve Suriye’de Batı politikası takip edilmiş, Arap Baharı diye bir proje, ABD adına Türkiye’de tezgâhlanmış, Müslümanların birbirini kırmasına “lojistik destek” sunulmuştur.
Irak Dışişleri Bakanı İbrahim Caferi, “Musul topraklarını kirletmeye yönelenler 62’den fazla ve büyük demokrasilerin beşiği olan ülkelere mensup kişilerdi” diyor!
Batı hesabına toplam olarak altı milyon Müslüman’ın öldürülmesine sebep olan bir projenin eş başkanı, nasıl olur da kendi devletini büyük devlet yapabilir? Bu mümkün mü?
* * *
Suriye Türkmen Meclisi Başkanı Abdurrahman Mustafa, “Son 4.5 yılda, Suriye’de 35 bin Türkmen öldürüldü, bir milyona yakın Türkmen yer değiştirdi” diyor.
35 bin Türkmen de Müslüman’dı, onlar da yaşasaydı Ramazan’da oruç tutacaklardı!
Ama Amerikalılar, IŞİD’i bombalıyorum derken, Suriye Türkmenlerini kovalıyor ve Büyük İsrail koridorunu PKK’ya açtırıyor!
“Büyük devlet”in Türkiye’deki taşeron liderleri ise burunlarının dibinde 35 bin Türk’ün öldürülmesini görmüyor ama yine büyük devlet hesabına Çin’deki “oruç bozdurma” baskılarını gündeme getirerek, sözde milliyetçilik oynuyor!