"Bundan böyle de çocuklar ölürse..."

Ahmet Davutoğlu, B20 Türkiye Konferansı'nda yaptığı konuşmada, "Eminim hepiniz Aylan'ın, 3 yaşındaki Suriyeli bebeğin cansız bedenini görmüşsünüzdür. O cansız beden hepimiz için bir uyarı sinyali. Eğer Suriyeli çocuklar evlerinde güvende değilse o zaman bizim çocuklarımız da Ankara, Paris, Londra ya da New York'ta güvende olmayacaklardır" dedi.

O cansız çocuk bedenleriyle ilgili olarak değerli dostum Öruzlan Bolat, yıllar önce tarihi bir uyarı yapmıştı.

Sadece kendisinin mensup olduğu Kabartay-Balkar Cumhuriyeti veya Rusya federasyonu için değil, bütün dünya için...

Bolat, şöyle demişti:

"Adalet, şiddete başvurmamaktır tanımlamasından da faydalanarak bir 'evrenli bilinci'nden söz edebiliriz. Ancak böyle bir bakış, insan gezegenini yakalayan bu bunamanın üstesinden gelmeye, insanoğlunun gerçekten değişmesi için yol açmaya, şartsız ve ivedilikle acil problemlerimizi çözmeye yardımcı olacaktır: Bu sorunların en önemlisi, gün geçtikçe dünyamızı saran ve böylelikle onu boğan, şiddet biçimi olan yalanları, uydurma haberleri yok etmektir. Biz varız. Çünkü Tanrı böyle istiyor ve demek ki biz, birbirimizin karşısında eşitiz. Ama bundan böyle de çocuklar ölürse, gezegenimizdeki herhangi bir insan topluluğu üzerinde baskı, şiddet uygulanırsa, insan soyunun yaşamaya hakkı yoktur. Yeryüzü gezegeni ölümsüz değildir. Ama insanlık ayrı bir gerçektir, vardır ve o, evrende her zaman var olmalıdır."

***

Batılı güçlerin, "Orta Doğu" dedikleri İslam dünyasında, El Kaide ve IŞİD gibi istihbarat yapıları kurarak, bu coğrafyadaki mazlum insanlara kan kusturduğu, çocukları öldürdüğü, yine Afrika uluslarının, Amerika kıtası ve Okyanusya yerlilerinin şu anda bile temel insan haklarından yoksun olduğu, bütün insanlığın bildiği bir gerçektir.

Mısır'da, Libya'da ve Suriye'de olduğu gibi muhalifleri veya Batılı ülkelerin gönderdiği adamları silahlandırmak suretiyle İslâm ülkelerini kana boğanlar, şimdi sahile vuran bir bebek cesedi karşısında eziliyor! O bebek, "uluslararası toplum" adına dayatılan palavraları, dünyadaki bütün devlet adamlarının ve şiddet mimarlarının suratına çarptı.

***

2006 yılında, "Somali'de çocuklar susuzluktan ölürken, 'dinlerarası diyalog' veya 'medeniyetler buluşması' gibi 'küresel sahtekârlık'lar, insanoğlunu ve özelde Müslümanları, daha özelde Türkleri aptal yerine koymak demektir!" diyorduk.

Aynı yıl, "Büyük Ortadoğu Projesi, Türkiye'nin dış politika ilkelerine uygun. ABD ile birlikte hareket ediyoruz. Amacımız İslam ülkelerine özgürlük ve demokrasi getirmek. Olumsuz bir tablo çıkarsa İran'a kapılarımızı kapatmak zorunda kalırız" diyen ise Türkiye Dışişleri Bakanı Abdullah Gül idi... Tayyip Erdoğan da benzer sözleri söylemişti!

***

Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül'e o zaman "O birlikte hareket ettiğiniz ABD'yle sadece insanlık namına, 'Orta Doğu'ya demokrasi getirecektiniz, Irak'ta kan gövdeyi götürüyor. Ajanlarınız Şii-Sünni savaşı çıkarmak için camileri, türbeleri bombalıyor! Siz bırakın demokrasiyi de birkaç dev tankerle Etiyopya, Kenya ve Somali'ye ve diğer ülkelere su götürelim' önerisinde bulunmaktan aciz misiniz? Her geçen saniye, çocuklar ölüyor! Siz ise Büyük Ortadoğu Projesi'nin peşine düşmüş, Türkiye'yi de Türk ve İslam dünyasını da Irak'a benzeteceksiniz!" diye hem bir öneride hem de uyarıda bulunmuştuk. O tarihten sonra, ABD, "Arap Baharı" diyerek bütün Arap ülkelerini kaosa sürükledi. Libya ve Suriye'nin parçalanıp iç savaşa sürüklenmesinde AKP iktidarı da rol oynadı. Türkiye, Iraklaştırıldı, Suriyeleştirildi...

Atatürk'ün "Yurtta sulh, cihanda sulh" politikasının önemi şimdi daha iyi anlaşılıyor ama AKP iktidarı hâlâ anlamadı.

Yazarın Diğer Yazıları