Bu savaş hiç bitmeyecek mi?..
Kimse sakın ola yanlış anlamasın; "Bin yıl sürecek" denilen şu meşhur "28 Şubat" sürecinden söz etmeyeceğiz...
Çünkü o süreçten söz edenlerin gafil arkadaşları, devletin "kozmik büro"sunun kapısını bile, otopark kapısı gibi iki tane cemaatçi savcıya açtıktan sonra, o sözün zaten pek anlamı kalmamıştı!..
Ancak bir "sürecin" devamıysa mesele, işte orada, hele de bugünlerde dikkatlice durmak ve de çokça düşünmek lazım...
Çünkü memlekette, 28 Şubat sürecinden çok daha uzun süreceği varsayılan bir acayip süreç yaşanıyor ki, gerçekten vah Türkiye'nin haline, vah!..
Evet; Konu rejimin, rantiye çevrelerinin ellerinde ne hallere düşürüldüğünü de gösteren karanlık süreçlerse, daha vahimi de var ki, devleti, ülkeyi, milleti halen sarsmaya devam ediyor...
Hem de aralıksız ve boyutları farklı açılardan da ortaya çıktığı için, giderek daha çok şok eden bir sarsıntı sürecidir bu...
Yaşananlara, gidişata, hedefe konulanlara, bertaraf edilenlere, firar edenlere, çözülmelere, erozyona ve en önemlisi de siyasetten ekonomiye, bürokrasiden medyaya kadar yaratılan devasa depreme bakılırsa, son yılların en moda deyimi ısrarla ve şaşırtarak geliyor akıllara; "Şaka gibi!.."
Çünkü insanın yaşananlara gerçekten de inanası gelmiyor artık... Ve bu yaşananların nasıl olur da koca bir devletin damarlarına nüfuz etmişçesine, böylesine pervasızca bir işgale yol açabileceğine de ne yazık ki akıl sır ermiyor...
Ne tuhaftır ki, o yerle bir eden, tokat gibi sarsan ısrarlı deprem hiç durmuyor... İşte artçı sarsıntıların boyutları "devlet içinde devlet" kuran bir kesim üzerinde artık daha da çok erozyon yaratırken, onların konumlandıkları alan, yani rejim ve devlet açısından da yıkıcı olmaya devam ediyor...
***
İki gücün iktidar kavgası!..
Sarsıntı, erozyon ve yıkımın hem devlette hem de onu sinsice hedefe koyanlar üzerindeki ilk kıvılcımları, adına "17-25 Aralık" denilen ve cemaatçi savcıların AKP'ye taarruz emri verdikleri 2013'teki şok edici operasyonla başlamıştı...
17 Aralık 2013'te, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yürütülen "altın kaçakçılığı", "kara para aklama" ve "kamu görevlilerine rüşvet" konusundaki operasyonlar iş dünyasından AKP'li bakanlara, hatta Erdoğan'a kadar uzanınca, iktidar-cemaat ortaklığının yeşil ipleri aniden kopuverdi!..
40 yıldır hücre uykusundaki bir cemaati emekleme döneminden kaldırarak, devlet içinde büyütmeye ve yürütmeye başlayan AKP, "ne istediler de vermedik" itirafının biraz da sonuçlarını yaşamaya başlamıştı 5 yıl önce...
Hani şu "beraber yürüdük biz bu yollarda" şarkısının adeta gül bahçelerinde söylendiği, şenlik-şatafat dönemleri var ya, işte o günlerden söz ediyoruz!..
İktidar partisi baktı ki; Devleti, bizzat devlet olanaklarıyla kemirmeye başlayan cemaat, rejimi tamamen ele geçirmiş olmalı ki, siyaseti de bertaraf ederek nihai hedefine ulaşmak üzereydi... En azından AKP'lilerin iddiası böyleydi!..
Oysa aslında AKP'nin, cemaat eliyle yükselen bumerangı bu kez bizzat AKP'yi de bertaraf etmeye çalışırken,11 yıl gaflet uykusunda yatan iktidar partisi de "paralel" hatta yutulacağını anlayınca, ezeli dost, azılı düşman oluvermişti...
Kavganın asıl gerekçesi de biliniyordu aslında... Birbirine yaslanarak devleti ele geçiren iki dinci güç kendi içinde iktidar zehirlenmesi yaşadı ve birbirini bertaraf ederek, "tek hâkim güç" olmaya çalıştı...
Bu çatışmanın sonuçları net olarak bellidir; Kasetler, ses kayıtları, MİT TIR'ları rezaleti, tehditler, şantajlar ve de devleti-milleti, sonuçları-hedefleriyle sarstıkça sarsan, şaşırttıkça şaşırtan devasa operasyonlar...
Yüzbinlerce gözaltı, on binlerce tutuklama kararı, sorgulanan on binlerce mürit, yurt dışına kaçan binlerce "şakirt", deşifre edilen milyarlarca dolarlık servet, on binlerce konut, işyeri, okullar, üniversiteler, hastaneler ve el koyulan fabrikalarla-holdinglerle koca bir imparatorluğun çöküşü ve bitmeyen bertarafı!..
***
TSK'da subay kaldı mı?..
Peki, neden mi anımsattık şatafattan çöküşe, iktidardan yıkıma kadar geçen bu karanlık ve sarsıcı süreci?.. Başlıkta "Bu savaş hiç bitmeyecek mi" diye yazdık ya, işte ondan...
Çünkü AKP ile eski ortağı-yoldaşı Fethullahçılar, yani son tanımlamayla 'FETÖ'cüler arasındaki mücadelenin ve hakimiyet kavgasının, özetle 40 yılda kurulan bir iktidar savaşının biteceğine ilişkin etkili bir emare yok gibi ortada...
PKK, El Kaide ve IŞİD bile, uğradıkları operasyonlar açısından gölgede kaldı bu ülkede... Zaten hedef alınan insan sayısına bakıldığında, sıralanan üç örgüte bağlı militanların iki katı cemaat müridi operasyonlara uğradı ki, cumhuriyet tarihinde belki bir daha böylesine kapsamlı ve aralıksız kuşatılan bir gruba rastlanmayacak...
İşte Türkiye neredeyse her sabah yeni cemaat operasyonlarıyla uyanıyor ki, herkesin aklına şu soru da geliveriyor; "Bitmez mi bunlar?.."
Bitmeyeceğinin işaretlerini üst düzey bir AKP'li yöneticinin iki yıl önceki şu sözlerinden anımsayalım; "Buzdağının bir de altı var!.."
Ve dün sabah da son ayların en büyük operasyonu yine sarstı cemaati ve de gündemi... "Cemaatin mahrem yapılanması"nı hedef alan operasyonun adı bile kendini tekzip ediyor aslında!.. Demezler mi, "5 yıldır operasyon yapılırken bu işin artık 'mahrem'iyeti mi kalır?.."
Kalıyormuş meğerse... Baksanıza, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne sızdıklarına dikkat çekilen 211'i muvazzaf 300 askere yönelik operasyon yapılınca akla hemen şu soru da geliverdi; "Bu kadar operasyon ve tasfiyeden sonra TSK'da subay-astsubay kaldı mı acaba?.."
Yazının en tepesindeki, "Bu savaş hiç bitmeyecek mi" sorusunu bir kez daha öne çıkartan asıl soruyu da sormak lazım o halde;
"Nasıl bir örgütmüş ki bu, 17/25 Aralık 2013'ten bu yana yapılan binlerce operasyona rağmen halen devletin içinde var olabiliyor?.."
Yalnızca cemaat değildir bu sorunun muhatabı... Ona 2002-2013 arasında sınırsız destek veren AKP'liler, yandaş medya kiralıkları, dönek liboşlar ve bazı "Atatürkçü" (!) gazeteleri ele geçiren kripto liboşlar da yanıtlamalıdır bu soruyu...