Bu hangi Müslümanlık?!
Beyefendi, Azerbaycan’a gidiyormuş... Muhalif bir gazetenin, üstelik çok kutsadığı başörtüyü de takmış, bir hanım muhabir, âyetle alay eden kendini bilmez hakkında soruyor:
“Egemen Bağış’ın olduğu iddia edilen bazı ses kayıtları internette yayınlandı. Herkes bu konuda açıklama yaptı. Bir tek AK Parti’den bir açıklama gelmedi? Ne düşüyorsunuz bu konuda? Egemen Bağış’ın partiden ihracı söz konusu mu?’
Beyefendi, hiddet dolu bir cevap veriyor: “Bir defa gazetecisiniz, arkadaşımız[ın] açıklamasını bile duymamışsınız. Kendisinin böyle söylemesinin mümkün olmadığını kendisi ortaya koydu. Biz arkadaşımızı bu tür dublaj, montaj yapanlardan iyi tanıyoruz. Bunu söyle[me]diğini kendisi ifade etti. Böyle bir şey söz konusu olamaz. Böyle bir şey yapanla yürümemiz mümkün değildir. “
Arkasından şu cümleler geliyor: ” Bunlar sahtekâr. Bunlarda her şey var. Bence yer değiştirin durmayın oralarda. Hatta ‘Utanmıyor musunuz bu iftiraları [atmaya]’ diyebilirseniz sevinirim.
“Bunlar” dediği, kanlı bıçaklı olduğu grup. Gazeteci hanım da o grubun gazetesinde çalışıyor.
Âyetle dalga geçen bir bakan..... Gazeteci Metehan Demir’le “geyik” yapıyorlar. Metehan, onun cıvıklıklarına -maalesef- aynı cıvıklıkla karşılık veriyor. Kendisini savunurken “Dalga geçen ben değilim.” demeye getirdi. Ancak onun da âyetleri hafife aldığı ses kayıtlarında mevcut. Burada önemli husus, o konuşmanın yapılmış olduğunun kabulüdür.
Şu gerçeğin altını çizelim: Şimdiye kadar yayınlanan bütün ses kayıtlarının hepsi doğru... Paralar da küfürler de, havuzda para toplamalar da... Rüşvet almalar, evde para sıfırlamalar da... O kadar doğru ki, Beyefendi’nin adamları bile, olup bitenler te’vil dahi edilemeyince “İnsanın günah işleme hakkı gaspedilemez!” demek mecburiletinde kaldılar. Kimi “Zekât için toplamıştır.” gibi dâhiâne fikir üretti!
Tâ 1996’da, fetva verilmiş ve “hırsızlık” ve “rüşvet”, “hayır-hasenât” için şer’î görülmüştür. Üstelik “Daru’l-Harp”te şeddeli şer’îdir! Tabiî, fetvayı verenin de, fetvayı kabul edenin de imanından şüphe etme hakkımızın doğduğunu hatırlatırım! Kendilerince dine Kur’ân’da olmayan hükümler koydukları belli. Daha açık yazacağım: Bunlara “Müslüman” diyebilir miyiz? Hırsızlığı âdeta meşrulaştıran 110 ilâhiyatçı ve Diyanet dışında, ilim adamlarımız karar versinler!
Dünyasını da ahiretini de yakacak ses kayıtları “montaj-dublaj” olsaydı, dünyanın en iyi müesseselerine gönderir, “montaj-dublaj”ı bir bir ortaya çıkartırdı. Çıkartabildi mi?!
Konuşmasın kimse! Beyefendi de konuşmasın!..
Kur’ân’la dalga geçmenin küfür olduğunda İslâm âlimleri birleşmişlerdir. Kur’ân-ı Kerîm’i koruyan Hak Taâlâ’dır (Hicr, 1/9). Allah kendisine şirk koşanları affetmez; bunun dışında günah işleyenlerden de dilediğini affeder. (Nisa, 4/48).
Âyetle dalga geçtiği ikinci kişi tarafından doğrulandığı hâlde, o kişi vazgeçilemez durumdaysa bir başka sebep var demektir!.. Rüşvete adı karışmış bakanlar da, partide tutulduğuna göre, onlar da vazgeçilemezdir!
O zaman şu akla gelmez mi? Demek ki, “tepe” ile bağlantıları başka türlü!
Allah’ım! Bunları seçen insanların basiretleri bağlandı; onların gönül gözlerini aç!