Bosna Hersek seçimleri
Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından kurulan bağımsız devletler arasında en fazla bedel ödeyerek özgürlüğüne kavuşan ülke, Bosna Hersek olmuştur. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra altı farklı küçük Cumhuriyeti bir araya getirerek derme çatma bir devlet olarak kurulan Yugoslavya, Sovyetlerle birlikte yıkıldı. Zaten kurulmaması gereken bir ülkeydi. Bosna Hersek devleti de maalesef benzer nedenlerle sakat bir şekilde 1992-1995 yılları arasında kanlı olaylardan sonra, 1995 Dayton Anlaşması’yla kuruldu. Karmaşık bir yapısı vardır. Boşnak ve Hırvatlardan oluşan ortak bir devlet ile Sırplardan oluşan bir başka devletten müteşekkil bir konfederasyondur. Bir başka ifadeyle on kanton ve bir özerk bölgeden oluşmaktadır. Ülkede on üç hükümet, on üç başbakan, üç cumhurbaşkanı ve yüzün üzerinde bakan vardır. Ülkede, Boşnak, Sırp ve Hırvat temsilciden oluşan üçlü başkanlık konseyi vardır. Sırasıyla birer yıl cumhurbaşkanlığı yapmaktadırlar. Her etnik federasyon kendini yönetmekte ve kendi temsilcisini seçmektedir. Bosna Hersek, Avrupa’nın ortasında bir Afrikalı gibi, yaklaşık beş milyon nüfusun % 44’ü işsiz, sanayi yok, turizm yok, tarım yeterli değil, ülke alt yapısı bozuk, rüşvet ve yolsuzluk had safhada ve halk büyük bir umutsuzluk ve çaresizlik içindedir.
3.3 milyon seçmen, dört yıllığına başkanlık konseyinin 3 üyesini, yerel yönetimleri ve genel milletvekillerini seçmek için 12 Ekim’de seçim yapmışlardır. Seçim sisteminde % 3’lük baraj mevcuttur. 65 siyasi parti, 24 bağımsız aday ve çok partili 24 koalisyon partisi seçime katılmıştır. Ülkede bulunan toplam 813 sandalye için 7 bin 748 aday yarışa girmiştir. Ulusal Parlamento’da 42 milletvekili vardır. Bunun 28’i Boşnak Hırvat federasyonundan, 14’ü de federasyon içinde bulunan, Sırp Cumhuriyeti’nden gelmektedir. Seçimin en önemli sandalyesi, Başkanlık Konseyi üyeliğidir. Bosna Hersek halkının % 48’i Boşnak, % 37’si Sırp ve % 14’ü Hırvat’tır. Boşnak halkı Cumhurbaşkanı olarak, rahmetli bilge kişi Alie İzzet Begoviç’in oğlu Bekir İzzet Begoviç’i ikinci kez seçmiştir. Hakkında çok sayıda rüşvet ve yolsuzluk iddialarına rağmen halk babasının hatırasına ve rakiplerinin kifayetsizliği nedeniyle tekrar seçmiştir. Sırplar, Jelyka Tsviyanoviç ve Hırvatlar ise Dragan Çoviç’i seçmiştir. Aynı soydan gelen ve aynı dili konuşan bu üç etnik grubu birbirine düşman yapan dini farklılık, çıkar ve geçmişlerindeki kötü ilişkilerdir. Boşnaklar Müslüman, Sırpların çoğunluğu Ortodoks ve Hırvatların çoğunluğu ise Katolik’tir. Boşnaklar, başta Türkiye olmak üzere yüzünü Müslüman ülkelere, Hırvatlar Batı Avrupa’ya ve Sırplar ise Rusya’ya dönmüştür. Boşnaklar Bosna Hersek Federasyonu’nun devamını isterken Sırplar ve Hırvatlar ayrılarak Sırbistan ve Hırvatistan’a katılmak istemektedirler. Yapılan bir araştırmada politikacılar, 2010 yılında yapılan seçimlerde yaptıkları vaatlerin ancak % 3’ünü gerçekleştirmişlerdir. Rüşvet, adam kayırma ve yolsuzluk önleneceği yerde daha da kötü olmuştur. Adaletsizlik ve bozuk gelir dağılımı ülke bütünlüğünü de tehdit etmektedir. Zaten var olan ekonomik sorunlara ilaveten, Mayıs ayında yaşanan büyük sel felaketi halkı canından bezdirmiştir. Zira devlet imkansızlıktan bir şey yapamamıştır. Halk kendi kaderine terk edilmiştir. Dışarıdan gelen yardımlar da bir takım yolsuzluk ve adam kayırma nedeniyle yerini bulmamıştır. 13.5 milyar dolar iç milli hasılası olan ülkede, 2 milyar euroluk zarar meydana gelmiştir. Bu da milli gelirin yaklaşık % 15’ine denk gelmektedir. Takdir edileceği gibi ülke ve halk için büyük bir rakam ve büyük bir felakettir. Ülkede bulunan 160 milletvekilinin 51’inin mal varlığı 2.5 milyon euronun üzerinde olduğu tespit edilmiştir. Politikacıların, küçük ve yoksul bir ülkede ne işler yaptığının açık bir delilidir. Boşnak halkı ve Bosna Hersek, Türkler için çok önemlidir. Sadece tarihi ve insanlık açısından değil aynı zamanda stratejik olarak da önemlidir. AKP iktidarı, sadece Türkler için değil aynı zamanda Türklerin sorumlu oldukları halk ve ülkeler için de büyük bir talihsizliktir. AKP zamanının tamamına yakınını Orta Doğu, Araplar ve Kürtler için harcamaktadır. Oysa ki Türkiye’nin takip etmek zorunda olduğu başka bölgeler ve olaylar da vardır. Ama maalesef duyuramıyoruz.