"Biz de seni çok sevdik be.."
Hep dürüst oldu..
Allah var, beni bugüne kadar yanıltmadı..
Kabul gördüğü de oldu, görmediği de..
Ama bana hep doğruları söyledi..
Ses..
Sadece bir ses o.. Adını "İÇİMDEKİ SES" koyduk..
Koydum demiyorum, koyduk diyorum.. Ortaklık var..
**
Herkes ve her olay için de konuşmaz iyi mi..
Öyle de seçici yani..
Mevzu ya "MEMLEKET" olacak ya "Zeynebim" ya da "O"..
Şu hayatta iki kişi sorar bana;
-İçindeki ses ne diyor?
Biri Zeynebim, diğeri "O"..
Ve "O" bilmez, o sorunun benim için neden kıymetli olduğunu..
Bilmez, kıymetin Zeynebimden geldiğini..
Ve aslında budur "İÇİMDEKİ SES"i tertemiz kalmaya, hesapsız olmaya mahkûm eden..
**
-İçindeki ses ne diyor?
Güvendir bu sorunun sebebi..
Çünkü her ikisi de bilir ki, sevgiden ve inanmaktan başka hiçbir süzgecim yoktur onlara karşı..
İstesem de olmaz, olamaz..
Biri candır, diğerinde "KUT"a inanmışımdır..
Her ikisinde de yol "Genetik Kod"a çıkar aslında..
Biri zaten kandan, diğeri kan hafızasından..
**
Zeynebim söz konusu olduğunda nasıl susmuyorsa, "O" söz konusu olduğunda da susmaz..
Hiç kimse olmasa etrafımda "Söylenir, söylenir, söylenir" öyle soluklanırım..
Deli sanırlar bazen..
Yerimde duramam.. Başıma iş alacağımı bilsem de susmam..
"Şöyleyken böyle" dedi mi "İÇİMDEKİ SES" çatlarım..
**
Umursanmaz bazen ama sonunda hep haklı çıkar o ses..
"Sevginin" haklılığıdır.. Sevgi olunca işin içinde ince eleyip sık dokuyor zihin de..
İnce eleyip sık dokuyor ve muhatabı için en doğru gördüğünü döküyor ortaya..
Kimi zaman "Umursanmasa" da, hep haklı çıkıyor..
**
"İÇİMDEKİ SES" umursanmadıkça yorulsa da, tehlike sezdi mi, "Onun için iyi olur" diye düşündü mü, hemen yazar notu;
-Şöyleyken böyle..
Ben aracıyım yalnızca.. O yüzden, isim falan yazmaz altında, sıfatsız biter notum;
-Dedi, içimdeki ses..
Oysa birinde "BABA"dır söyleyen, diğerinde "SEVEN" kişi..
**
İşin ilginç yanı ne biliyor musunuz?
Bir süredir susan "İÇİMDEKİ SES", bugün bir intihalle çıktı ortaya..
Bildiğin çalmış..
Hiç huyu değildir oysa.. Haliyet-i ruhiyesi değişmiş demek ki..
Hangimizin değişmedi ki..
Yine "MEMLEKET" vardı notlarında.. Ve yine doğal olarak "ZEYNEBİM.."
Bu kez "O"nun adresi yazmıyordu, posta listesinde..
İsimsizliğe-sıfatsızlığa alışkın notlardan farklı olarak, kapı gibi bir isim ve sıfat vardı notların ardında..
Alıcılar arasında memleket ve Zeynebim vardı da, "O"nun adresi yoktu..
Dedi ki içimdeki ses;
Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
**
Devam etti;
Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir.
**
Ve ekledi;
Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk İstiklâl ve Cumhuriyeti'ni kurtarmaktır!
Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
**
Sözün sahibi var.. Sahibinin adı-sanı var..
"MEMLEKET" var içinde.. Memleket olunca haliyle "ZEYNEBİM.."
Peki "O" var mı?
Elbette var.. Taaaa 1927'de "O", "O"na söylemiş bunları..
Yazarken, Tarkan şarkısı çınlıyor kulağımda;
-Yolun açık olsun demek isterdim.. Boğazım düğümlü, sözlerim kayık..
O yüzden anlaşılması zor bir yazı belki..
Bir Zeynebim anlar.. Bir de "O"
Ve şimdi ısrarlı bir çığlık var zihnimde..
"İÇİMDEKİ SES" diyor ki;
-Ben şimdi Zeynep'e ne diyeyim?
Şimdi ben soruyorum "O"na;
-Sahi, ben Zeynebime ne diyeyim şimdi?