Birliği kim bozuyor?!
Neşrî, Cihan-nümâ'da, Osman Gazi'nin Orhan Gazi'ye nasihatini anlatır: "... Ve dahi bir nasîhatim budur ki, bir kimesne sana Hak Teâlâ buyurmadığı sözleri işrâb itse, sen kabul itmiyesin. Tanrı buyruğundan gayri iş işlemiyesin. Bilmediğini ulema-i şeriatden sorup istifsar idesin."
(İşrâb: Bir maksadı üstü örtülü anlatma. İstifsar: Sorgulama).
Tarihler sonradan yazıldığı için, gerçekten bu sözleri Osman Gazi, söylemiş midir, yoksa, tarih yazıcıları zamanın tefekkür ve anlayışına göre, olması gerekeni mi vermişlerdir? Burada beni şüpheye düşüren, birinin Osman Gazi'ye gelip, "Bac'ı (pazar vergisini) bana satın." demesi üzerine "Bac nedir?" sorusunu sormasıdır.
Bu bilgiler ilk kroniklerin hemen hepsinde vardır.
Bir beylikten 150 yıl içinde koca bir imparatorluk çıkmasını nasıl izah edeceğiz? Hem de bu devlet, Bizans'ın yanı başında gelişiyor; her an, güçlü bir saldırıyla yok olma tehlikesiyle karşı karşıya iken.
Osmanlı'nın kuruluşu beni ziyadesiyle düşündürmüş ve araştırmaya sevk etmiştir. (Bu araştırmada, TRT-1'deki, "Diriliş-Ertuğrul" dizisinin ilgi görmesinin de tesiri vardır. Araştırmam, "Biz kendimizi ne kadar tanıyoruz?" sorusunu cevaplandırma gayretidir. Yakında yayınlanacak. Seyretme fırsatım olmamakla beraber diziyi ortaya koyanlar halkın susuzluğunu bir nebze gideriyorlar anlaşılan. Kendilerini kutluyorum.)
İçeride ve dışarıda, IŞİD'i bir taraftan, PKK'sı bir taraftan, Fethullahçısı bir taraftan, Avrupa'sı, ABD'si bir taraftan, cedelleşip duruyoruz.
İstanbul'da, önceki gün, 38 şehit verdik. O gün de rejim değişikliği için bir büyük adım atıldı. Tabanından kopuk, Balgat'a sıkışıp kalmış tek kişi, partisini geçin bütün ülkeyi ateşe atacak bir hamle yaptı ve birisine, "Seni başkan yapacağım. Astığını as, kestiğini kes..." dedi. (MHP milletvekilleri! Bir ölüm kalım savaşı içindesiniz. Artık "muvazenesi" tartışmaya açılan kişinin buyruğuna uyarsanız, bilin ki bu milletin iki eli yakanızda olacaktır. Tarih sizi asla affetmeyecektir. Kendinizi düşünmüyorsanız çocuklarınızı, torunlarınızı düşünün. Alınlarında kara lekeyle ömür sürmelerini ister misiniz?!)
Sözü Fetih suresinin 29. âyetine getireceğim. Ama önce söyleyeceklerim var.
Saray ve Hükûmet'ten teröre karşı birlik çağrısı geliyor. Ülke hepimizin ve birlikte mutabıkız. Kimileri, "çözüm" diyerek teröristlerin sırtını sıvazladığı zamanlarda da, biz teröre karşı kalemimizin bütün gücüyle mücadele ettik. Ancak gazetemize yapılan saldırıda, Saray'dan ve Hükûmet'ten bir açıklama gelmedi. Neden? "Tek adamlığa" karşı durduğumuz, "Demokratik haklar askıya alınmasın!" dediğimiz için mi? Bizden-sizden ayrımı yapıldığı için mi, Balgat'takini ürkütmemek için mi?
Yukarıda Osmanlı'nın kuruluşuna dair yazdım. Osman Gazi, oğluna, şeriattan (kanunî yoldan) sapmamasını öğütlüyor, bilenlere danış, diyor. Asırlar geçti ve biz hukuk arıyoruz, kendi bildiğini okuyanlara karşı savaşıyoruz.
Fetih suresi 29. âyetinde buyruluyor: "Muhammed Allah'ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler."
Biz ümmet-i Muhammed'den değil miyiz! "Düşman"a karşı birlik istiyorsun, ama birliği sen bozuyorsun!