Biraz da İmralı kasetlerini dinleyelim
Erdoğan’ın oğlu ile konuşmalarının kasetleri ortada dolaşırken, İmralı’da yapılan konuşmaların kasetleri bir unutulmuşluk içinde. Oysa, İmralı’da yapılan konuşmalarda 30 Mart 2014 seçimleri sonrasında Türkiye’nin kaderi ile ilgili planlar yapılıyor. Bu planların yansımalarını BDP’li siyasetçilerin açıklamalarından takip ediyoruz. Artık açık bir şekilde özerkliğin ilan edilmesinden bahsediliyor. 30 Mart seçimlerini bir referanduma dönüştüren PKK, seçmen üzerinde uyguladığı ve zirveye çıkmış baskının ve devlet yanlısı halkın “Hükümet, Güneydoğu Anadolu’yu PKK’ya terk etti” düşüncesine kapılmasının sonucu olarak, bir oy patlamasına doğru gidiyor.
Bugün Öcalan’ın İmralı’da BDP’li politikacılara verdiği mesajları inceleyen bir çalışmayı size nakledeceğim. Bakın Öcalan, BDP’lilere neler söylüyor. Bunları okuduktan sonra karar verin, bu adamlar pazarlık yapan AKP Hükümeti Türkiye’yi nereye sürüklüyor. Bahsettiğim makaleyi www.21yyte.org’da, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü bilimsel danışmanı Merve Önenli Güven “Öcalan ile İmralı Görüşmelerinin Satır Araları” başlığı ile yazdı. Şimdi Öcalan’ı dinleyelim:
“- Bağımsızlıktan, federasyondan, özerklikten vazgeçmedik, Kürtler kendisini devlet içinde sivil toplum olarak örgütlemeli,
- Suriye/Haseke’nin, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ve Baas Rejimi’ne bırakılmamalı, burada Arapların ve Süryanilerin de savunmasının yapılması, bölgede örgütün alan özgünlüğünü sağlamalı,
- Rojova’da siyasi merkez meclis tarzında konumlandırılmalı, Kamışlı’da bir tür devlet merkezi şeklinde üslenilmeli,
- Geri çekilmenin başlamasından sonra Kandil Heyeti, akademisyenlerin de aralarında bulunduğu bir danışma kurulu, medya, sivil toplum temsilcileri, Avrupa Birliği (AB) bünyesinden kesimlerle görüştürülebileceği,
- Çözüm sürecini, sol çevrelerin de önünü açmak için yürüttükleri, parlamentonun yapacağı çağrıyla solun da legalleşeceği, ayrıca Ermenilere de kendi hareketleri üzerinden yol açtıkları, diğer taraftan Alevilerin de sol etrafında toplanarak kendi birlikteliklerini tam anlamıyla sağlayamadıkları,
- Geri çekilme sonrasında BDP ve Demokratik Toplum Kongresi (DTK)’nin boşatılan alanlarda halkı koruyacak sivil örgütlenmeler yapması, koruculardan bir zarar gelmesi halinde sert darbe indirileceği,
- Askeri olarak en güçlü dönemde olunduğu, PKK’nın tarihin iç ve dış olmak üzere en büyük savaş potansiyeline sahip olduğu,
- Gençliğin sürecin motor gücü olduğu,
- Geri çekilmeye karar verilmesine rağmen öz savunma haklarının baki kalacağı, ancak herhangi bir provokasyona da ortam sağlanmaması, diğer taraftan Hükümet kanadından yapılan; “Geri çekilmenin tek bir kişi kalmayana kadar sürecek” söyleminin saçma olduğu, istenirse gerillanın halkın içine bile karışacağı, gerillanın halkın tek güvencesi olduğu,
- Örgütün kendisini tasfiye etmeyeceği, siyasi arenada temsil hakkı istediği,
- AKP ve PKK’nın anlaşamaması halinde ellerinin serbest olduğu, bu bağlamda İran’ın, Suriye’nin ve Rusya’nın örgüte destek verebileceği,
- Yeni yerinin iyi olduğu ama 24 saatte her şeyin değişebileceği, Kürtlerde ilk defa bir önderliğin (kendisinin) çıktığı...”
İşte Öcalan’ın psikolojik bir incelemeyi de hak eden ancak hiçbir taviz vermediği anlaşılan açıklamaları. Adam kendisini AKP Hükümetinden daha güçlü sayıyor. Müzakere sürecinin Türkiye’yi getirdiği nokta budur. Cemaat konusunda “çok saf” olduklarını her gün beyan eden AKP Hükümetinin PKK konusunda çok uyanık olduğuna inanmak için sizce bir neden var mı? Ya da milli devlet ile zaten sorunlu olan AKP zihniyetinin milli devleti tasfiye konusunda PKK ile örtülü işbirliği yaptığını mı söylemeliyiz.