Bir ‘Türk Doktrini’ şart!
Bir doktrin gerek... Türk doktrini... Irak’ta ve Suriye’de Türkler ateş altındalar ve en sahipsiz gruplar. Katledilenler onlar, kaçırılanlar, fidye istenenler onlar... Yanı başlarında Türkiye var ama Ankara seyirci... Bir-iki TIR yiyecek, giyecek, silâh göndermekle olmaz!
Bir doktrin ortaya konmalıdır:
“Nerede ’Türk’üm’diyen varsa onun sorumluluğu bana aittir. Beni kendilerinden ayrı görmeyenler, benimle birliktedir. Onlara gelecek zarar bana gelir.”
Yahudileri sahipsiz düşünebilir misiniz? İsrail, nerede Yahudi varsa “Benim canımdır kanımdır.” demiyor mu?
“Eisenhower Doktrini”ni bilir misiniz?
Eisenhower (1890-1969), Ocak 1953’ten Ocak 1961’e kadar ABD Başkanlığı yaptı. Doktrinini 5 Ocak 1957’de ilân etti. Doktrin doğrudan bizi ilgilendiriyordu:
“1.Bağımsızlığını korumak için ekonomik kalkınma çabası içine giren Orta Doğu ülkelerine ekonomik yardım yapmak.
2.Bunlardan isteyen ülkelere askerî yardım yapmak.
3.Bu ülkelerin istemeleri şartıyla, milletlerarası komünizmin kontrolü altında bulunan bir ülkeden gelecek açık silâhlı saldırılar karşısında, Amerikan silahlı kuvvetlerinin kullanılması.”
(Bütün bu maddeler uygulanmıştır ve uygulanmaktadır!)
Kongre’de 9 Mart 1957’de doktrin kabul edildi ve Türkiye 22 Martta bu doktrine dâhil olduğunu açıkladı. Üstelik ABD’den doğacak boşluğu Türkiye dolduracaktı! Ve “eş başkan” da Adnan Menderes’ti! (Recep T. Erdoğan’dan öncesi de varmış!) Hepsi kâğıt üzerindeydi ve tabiî, patron her zaman ABD’dir.
“Eisenhower Doktrini”nine karşı bir doktrin de Sovyetler Birliği’nden geldi: “Brejnev Doktrini”.
Brejnev (1906-1982), SSCB başkanıydı. Başkanlığı 1964’ten 1982’ye kadar sürdü.
“Brejnev Doktrini”ne göre; Sosyalist/komünist bloğa dâhil ülkelerden herhangi birinde rejimi tehlikeye düşürecek bağımsızlık hareketlerine göz yumulamaz. Herhangi bir ülkeye sosyalist rejimin yerleştirilebilmesi için diğer sosyalist ülkelerin müdahale hakkı bulununur. Sovyetler Birliği, herhangi bir sosyalist ülkede rejime karşı bir kıpırdanma olursa o ülke ve diğer sosyalist ülkelerdeki düzeni korumak amacıyla “büyük ağabey” olarak müdahale etme yetkisini kendisinde görür! (1956 Macaristan, 1968 Çekoslovakya, 1979 Afganistan müdahaleleri...)
Aslında komünist yönetimlerde bu görüş her zaman vardı; ancak, Brejnev 1968’de formüle etmiş ve onun adıyla anılmıştır.
Herkesin kendisi için bir doktrini var ama biz “Türk” deyince 10 adım geriye sıçrarız! Yöneticileri ve beyinleri kiralanmış aydınları bir ürperti sarar. “Türk” korkusu bir hastalıktır ve kökü 1944’e iner; çünkü, Sovyetler 2. Dünya Savaşından güçlü çıkmışlardır. Sovyetler’de Türkler vardır ve esirdirler. Yöneticiler Sovyetler’den çekindiği, kiralık beyinler Moskova’ya, Pekin’e ram oldukları için “Türk”e sahip çıkmayı “ırkçılık” diye hemen yaftalamışlar, Türk düşmanlığını aleniyete dökmüşlerdir. Kiralık beyinlerle en çok uyum sağlayanlar da “Neo İslâmcılar” olmuştur.
Irak inliyor, Suriye inliyor... İki ülkede de insanlık dramı yaşanıyor ve en sahipsizler ise Türkler. Onların yüzlerini döndürdükleri tek ülke Türkiye’dir.
Bir “Türk Doktrini” şart!