Bir siyasi parti, Türk’ün hakkından gelebilir mi?
Büyük Ülkü Derneği Platformu’nun, 3 Mayıs Türkçülük Günü çerçevesinde, Trabzon’da düzenlediği “21. Yüzyılda Türk Milliyetçiliğinin Milli, Siyasi ve Kültürel Ufku” konulu çalıştaya katıldım.
Çalıştayı Temel Kahveci, Hayati Çizmecioğlu ve Göktay Emral düzenledi. Bilimsel koordinatörlüğü ise Karadeniz Teknik Üniversitesi Karadeniz Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Kemal Üçüncü yaptı.
Çalıştayın yapıldığı Boztepe Mahallesi’ndeki tarihi Cephanelik binası restore edilmiş ve lokanta olarak işletiliyor. Dokuyu bozmayacak şekilde bir de toplantı salonu inşa edilmiş. Şehrin içinde sayılır ama trafikten uzak sakin bir yer...
***
“Türk Milliyetçiliğinin Milli, Siyasi ve Kültürel Ufku” deyince, hemen herkes, meseleyi partilerüstü bir konu olarak ele aldı. Hatta Türk Milliyetçiliğinin esasen sadece bir siyasi partinin program ve felsefesi olmaktan kurtarılması gerektiği üzerinde birleşti. Özne Türk Milletidir. Onun felsefesi ve fiili olan Türk Milliyetçiliği de Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesidir. Türk Milliyetçiliği, Türk Milleti’nin var olma ve gelişme ülküsüdür ve Türkiye toprakları ile sınırlı değildir, bundan dolayı bırakın bir siyasi partinin felsefesi olmasını; Türk Milleti’nin yayıldığı bütün kara parçaları için geçerlidir.
Ne var ki bugün Türk Dünyası’nın en büyük dayanağı olan Türkiye Cumhuriyeti, halkın seçtiği yöneticiler eliyle, kurulduğu temelden koparılarak, Türk devleti olmaktan çıkarılmak istenmektedir. Türkiye Türklerinin ortak hedeflerden koparıldığı ve yer yer farklı dünyaların insanları haline getirildikleri gözlemlenmektedir.
Bu durumu, şehir şehir, mahalle mahalle veya köy köy ele alırsak, en küçük birimde bile insanlarımız arasında ortak değer tespitinde zorlanmaktayız.
Yine Bilge Kağan’ın “Ey Türk Milleti! Sen, aç olunca tokluk nedir bilmezsin, fakat tok olunca da açlık nedir düşünmezsin! Böyle olduğun için, seni yüceltmiş olan kağanının sözünü tutmadın. Onun sözünü almadan yerden yere vardın. O yerlerde tükendin. Geri kalanlarınla, daha da zayıflayarak öle yite yürüyordun...” sözlerinde olduğu gibi Türk Milleti’nin bugün de Bilge Kağan’ın veya ondan 1300 yıl sonra Türk adı ile bir devlet kurmuş olan Atatürk’ün sözlerini büyük ölçüde unutmuş olduğunu, bu yüzden hedefini kaybetmiş gibi göründüğünü tespit etmemiz gerekir.
***
Türkçülüğün fikir babası Ziya Gökalp, “Türkçülük siyasi bir parti değildir, ilmî, felsefî, bediî bir okuldur, başka bir tabirle, kültürel bir uğraş ve yenilik yoludur. Bu sebepledir ki, Türkçülük, şimdiye kadar bir siyasi parti şeklinde mücadele meydanına atılmadı, bundan sonra da şüphesiz atılmayacaktır” demişti.
Sonraki süreçte, 1944 yılından sonra, Türkiye, kuruluş felsefesinden uzaklaşmaya başladı. Milliyetçi bir partinin kurulması, bu sebeple ihtiyaç olarak görüldü. Günümüzde ise Türk Milleti’nin kendi tarihi hedeflerine yeniden yönelmesi, sadece bir siyasi partinin meselesi değil, her Türk’ün birinci vazifesidir.
Üstelik “Türklerin jeopolitiği” Oğuz Kağan destanındaki, “Daha deniz daha müren / Gün tuğ olsun gök kurıkan” ifadesidir. Türk felsefesinde güneş bayrak, gök çadırdır! Sadece bir partinin, sadece bir devletin çerçevesine hapsedilmesi mümkün değildir.
Bugünkü tablo ne olursa olsun, Türkiye’yi yöneten kadrolar, kimin veya hangi ülkenin hedefleri peşinde giderse gitsin, Türkiye Cumhuriyeti’nin, kuruluşu ile birlikte, Türk Milleti’nin kara talihi sona ermiştir. Şu veya bu siyasi parti, iktidarı ele geçirmekle, Türk Milleti’nin hakkından gelebilir mi? Dündar Taşer’in dediği gibi artık Türk’ün kabarma dönemi başlamıştır. Bu, bir tarihi süreçtir. Yeni dünya düzeninin “Ankara merkezli” olması kuvvetle muhtemeldir.