Bir sen eksiktin!..
"Dört eğilimi birleştirme" Turgut Özal'ın doktriniydi. Onun yaptığı, soldan sağa tüm eğilimleri bir araya getirmekti. Dikta yönetiminden kurtulmanın avantajını iyi kullanarak, başarılı oldu. ANAP'ı kısa sürede iktidara taşıdı. Özal'ın gerçekleştirdiği oluşumun içerisinde AP'den CHP'ye kadar görev almış herkes vardı. Bu iş birliği uzun süre devam etti.
Gelelim günümüze. Kemal Kılıçdaroğlu'nun başında bulunduğu CHP'de de benzeşen bir durum görüyoruz. Ancak, uygulanan strateji Özal'ınkinden epey farklı. Öncelikle, sadece solun fraksiyonlarına sahip çıkılmakta. Bir yerde buna da saygı duymak zorundayız. Rahatsızlık yaratan konu, kimi isimlerin CHP'li tabanın hoşuna gitmeyen davranışları. Sıralamaya kalksak, bir hayli milletvekili buluruz. Liste başına kesinlikle Sezgin Tanrıkulu'nu oturturuz. Diyarbakır Barosu'nun eski başkanına, CHP Genel Başkan Yardımcılığı görevi bile verildi. Memleketinden değil de, İstanbul'dan parlamentoya sokulması ilginç. Kontenjan konusuna girmiyorum. Kendine güveniyorsa, gidip Diyarbakır'dan aday olmalıydı. Yapamadı çünkü boyunun ölçüsünü alacağı kesindi. Mega kentte iyi bir yerden babam da seçilir.
Gerçeği görün
Hemen her konuda HDP ile aynı düşünceleri paylaşan Tanrıkulu, bu oluşumla eylem birliği yapmaktan mutlu görünüyor. Yürüyüşlerde dahi kol kola. Pek çok CHP'li bu milletvekilinin tutumundan huzursuz. Kimi "yüzer gezer oy sahibi" açıkça "Tanrıkulu'nun olduğu partiye oy vermem" diyebiliyor. Bu zat en talihsiz çıkışlarından birini daha yaptı. Terörle mücadelede gerçekten etkin hale gelen İHA'lara karalamalarda bulundu. Hakkâri'de bu araçlarla sivillerin öldürüldüğünü iddia etti. "Etkisiz hale getirilenlerin bomba ve tüfeklerinden" ise hiç söz etmedi.
Ana Muhalefet Partisi'nin hemen her konuda provokatör arayanlarına tavsiyem, önceliği kendi mensuplarına vermeleri. CHP'nin Sezgin Tanrıkulu gibi milletvekilleri varken karşıtlara ihtiyacı yok. Bu tiplerin çıkışlarıyla asla bir yere varmaları mümkün değildir. Ak Parti'nin "muhalefet yok" şeklindeki rahatlığı bundan ötürü.
***
Uluslararası oyunlar
Oğuz Haksever'in yönettiği NTV'nin Yakın Plan'ında konu beslenme idi. Katılımcıları görünce "bu kaçmaz" dedim. Nitekim ortaya konanlar hayli ilginçti. Yağ tröstleri, başta uluslararası kuruluşların dolapları iyi anlatıldı. Bugün de varlığını devam ettiren bir şirket ampulün icadıyla birlikte elindeki malzemeyi neye dönüştürüyor biliyor musunuz; "yemeklik yağa". Oysa bunları daha önce mum ve kandil yağı imalatında kullanıyorlardı. Anlayın işte. Dr. Alp Sırman'ın söylediklerine göre bu tip kuruluşların taktiği önce rakiplerine bip atmak. Tereyağı ve zeytinyağını karalayarak işe nasıl giriştiklerini de hatırlayın. Sonra kendi uydurduklarını pazarlıyorlar. Hayvansal yağlar da yıllar yılı böyle karalandı. Neyse ki geç de olsa zeytinyağının değerini anladık. Ama aradan 70 yıl geçti. Tereyağında da aynı durumdaydık.
Dr. Yavuz Dizdar, "Kampanyalar öyle bir hale geldi ki, köylüye kutu süt ve çiftlik tavuğu satmaya çalışıyorlar" dedi. Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta'ya göre ise, "şimdilerde ortaya atılan glütensiz beslenme yaygarası" yeni tezgahın bir parçası.
Rejim konusu
Vitrinlenen çeşitli diyetlerin durumu da farksız. "Üç ana, üç ara öğün" formülü tamamen uydurma. İşin bir de hap ticareti yapanları var. Dünyanın tek sütten yapılan, en yararlı ürünü "Afyon kaymağı"nı İngilizler keşfetti ve yiyor. Bize "Avokado" drajeleri yutturuyorlar.
Kalori konusu da evlere şenlik
Aslında yakılan kalorinin yüksekliği değil kalitesi önemli. İnsan soba mı? Bunu hesaplayan yok. Bağırsakların değerinin yeni yeni anlaşıldığı dönemdeyiz. Bu sistemin insana etkisinin beyin kadar değerli olduğunu çok şükür fark edebildik. Doğru beslenmemenin ruh sağlığını bozduğu ispatlandı.
İnsanın sağlıklı olması kilosuna da bağlı değil. Herkesin yapısı ayrı. Burada verilen akvaryum örneğini beğendim; "Balıklara hangi yem verilecek tartışması yapıyoruz. Oysa havalandırma başta yaşam şartlarını sağlayan hiçbir şey yok".
En çok hoşuma giden sözlerden birini Prof. Dr. Küçükusta söyledi; "Kendinizi fazla kurcalattırmayın". Galiba uzun yaşamanın sırrı burada yatıyor. Düşünün kanserin her yıl iki kere çaresi bulunuyor. Yine her sene iki kez aşısı yapılıyor. Anlayacağınız ilaç sanayii insanlarla top gibi oynuyor. Kazancına milyarlarca dolar daha ekleme tezgahında.
***
Eşref Aydın
TRT Spor'daki Orhan Ayhan'la programında bu kez Fenerbahçe camiasının önemli isimlerinden Eşref Aydın ele alındı. Uluslararası bir atlet olan Aydın'ın Türk sporuna katkıları inkar edilemez. Futboldaki yöneticiliği döneminde de Didi gibi çalıştırıcıyı Türkiye'ye getirip şampiyonluklarla taçlandırmıştı. Onun sayesinde Fenerbahçe ve Dolmabahçe statlarındaki atletizm yarışlarını 24 bini aşkın kişi izlemişti.