Bir İslamcı entelin bilim ve akla husumeti...
Batı dünyasının bilimde ve düşüncede eriştiği göz kamaştırıcı düzeye şaşıyor, kızıyor, kendi doğrularının yetersizliğini, halinin perişanlığını görüyor; bunları kabullenip hal çaresi aramak yerine; dogmalarını ve yanlış algılarını inadına savunmaya çalışıyor, bu inat etmeyi "Allah dini"nin gereği sayıyor ve sanıyor.
Rasim Özdenören adlı İslamcı yazıcıdan söz ediyorum.
Yazdıklarından örnekler sunayım ve yanıtlayayım:
Bir Müslüman'ın dinî olanın dışında bir görevi olamazmış. Yani insan din'in içine hapsolsun demek istiyor. O şiirimin dizeleri tam da Özdenören'in bu çarpık yönlendirmesine yanıttır:
"Dünyası din olana
Dünyayı anlatamazsın"
Bilim ahlakını din ahlakından ayrı tutuyormuş Batı. Bunu eleştiriyor. Ya ne yapsaydı, din ahlakı ile mi bilim yapsaydı? Olmaz, o ahlakla bilim olmaz, Batı bunu gördü, ayırdı bunları, sizin kafanız hâlâ almıyor bunları.
Ve hâlâ o takıntıyı yineliyor Rasim Özdenören, "Küfür tek milletmiş" ve vahyin yerine de akıl gelmiş. Bu "Tek Millet" iddiası Bakara Suresi 120. ayetteki şu ifadenin yanlış yorumuna dayanıyor: "Onların dinlerine uymadıkça Yahudiler de, Hıristiyanlar da asla senden hoşnut olmazlar". Küfür tek millet değildir, asıl bunu diyerek o küfrü tek millet edersiniz. Bu olgu umurunda değildir ümmetçi kafanın, "Bak onlar, tek milletler, biz de bütün Müslümanlar tek millet olalım" demek içindir bütün bu dolanmaları. Ol da görelim hadi, tarihte hiç oldu mu, bugün nasıl olacak? Ve vahyin yerine aklın gelmesinden yakınmak. Bakınız, günümüz din bilginlerinden Prof. Dr. Hüseyin Atay aklın önemine nasıl değiniyor: "Gazali'de zirveye çıkıp hâlâ inmeyen şu yanlış düşünce düzeltilecektir: Akıl yanılır, Kur'an onu doğrultur ve doğru yola götürür. Bu fikir yanlıştır. Akıl yanılmaz, onun için Kur'an onu doğrultmaya değil, onu desteklemeye gelmiştir. Akıl doğruyu söyler, ama onun yaptırım gücü yoktur, pasiftir. Oysa dinin yaptırım gücü vardır. Akıl hükmünü verir, Kur'an da ona yaptırım getirir ve aklın dediği gerçekleşir. Bunun için akıl ve Kur'an birlikte ele alındığında, akıl önce Kur'an sonradır."
Ve bilime dudak bükmeler, yersiz suçlamalar: "Şimdi insanlığın yeni tabusu bilim" diyor. Yahu bilim tabu olur mu? Tabu olursa bilim olmaz zaten, bilim sürekli araştırma ve sorgulama ile olur. Bu ne kafa yahu! Sonra dönüyor "Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler" adlı kitabının 150. sayfasında "Dogma haline getirilmiş bilim"den söz ediyor. Bilim nasıl dogma olur, buna kargalar bile güler.
159. sayfada zırvalama doruk yapıyor, "Bilginin kaynağı akıl değildir" diyor. Kaynak ne peki? Vahiy. İşte sorun da burada zaten, akla değil, vahye dayanırsan sen iflah olmazsın, tarih boyunca olmadın, bugün de halin meydanda. "Kartal Gözüyle Laiklik" kitabımızda yazdıklarımızla yanıt verelim bunlara:
"İmam Mâtûridî'ye göre din ve şeriat ayrıdır. Din'de nasih-mensuh cereyan etmez, ama şeriatta nesh yani hükümsüz kılma mümkündür.
Büyük fıkıh bilgini Kadı Abdulcebbar'a göre (Ünlü Eseri El-Muğni), iman ve ibadet alanı dışındaki konularda, yani muamelatta, Kur'an ayetleri aklın verileriyle hükümden düşürülebilir."
İşte bunlara baksın ve herkes yerini, tutumunu, duruşunu belirlesin, ya Özdenören'in yanı, ya da aklın, bilimin, laikliğin...