Bir Fatih Terim yapımı "Gri'nin 50 Tonu"
Öyle görünüyor ki, futbolumuzdaki kavga Terim'in ballı-kaymaklı sözleşmesi sona erene kadar devam edecek. İstifasını soranlara "mukavelem var" şeklindeki cevabı bunun ispatı. Doğrusu böylesi parasal imkanları, limitsiz yetkilerle takviye eden anlaşmayı yırtıp atamaz. Emek Ege'nin yakıştırmasıyla Türk futbolunu "anahtar teslimi ihale"yle vermişler.
İki basın toplantısı arasında fark yoktu. Kosova maçı sonrası "Her soruyu cevaplandırmaya hazırım. Gri nokta bırakmayacağım" sözü veren Terim'in söyledikleriyle tam ters durum oluştu; "her taraf grileşti". O kıyametler koparan roman ve filmdeki gibi oldu. Başka renk göremez hale geldik.
Tek fark, Makedonya'da imparatorun klasik görüntülerini izlememizdi. Düğmeler sonuna kadar açık ve burnuyla fazla ilgilenme hali ikincisinde tekrarlanmadı. Bu da aşama olmalı. Buna da şükür.
"Saygısızlığı bana değil Türk milletine yaptılar" dedikten sonra bunları unutmayı anlayamadık. Suçlamalara baktık ceviz kabuğunu doldurmuyor. "Antrenmana geç çıktılar" ve "fotoğraflara girmediler" komik kaldı. Bunun da nedeni İbrahim Seten'in primcileri suçlayan yazısına yapıştırıldı. Mert Aydın'ın dediği gibi "bu iş sonunda medyaya fatura edilir". Bu eften püften gerekçelere benim "potansiyel suçlularımı" ekleyebiliriz. Örneğin Rıdvan Dilmen ve Emre Belözoğlu. Dilmen'in yaptıklarını daha fazla açmaya gerek yok. Belözoğlu'nun TFF görevlileri Hande Sümertaş ve Bülent Bayraktar'ı kovma garantisi verişi birinci derece delil sayılabilir. Tuhaf olan Arda'nın "Emre abisi"nin sözüne fazla güvenmesi.
Bunları hepsi hikaye. Bence Terim'i kızdıran en önemli konu Arda'nın prim meselesini Cengiz Zülfikâroğlu'na aktarması. Tek yetkilinin buna bozulması ortalığı bu hale getirdi; "Sen nasıl olur da, benim sahama giren konuları başkalarıyla paylaşırsın?" Bu açıdan bakarsak, Terim'in Arda'yı daha Fransa'da bitirdiği anlaşılmakta. Ne zaman ki Külliye'den "bu problemi sonlandırın" talimatı geldi, U dönüşü yapmak mecburiyetinde kaldı. Türk Futbol Federasyonu'nun durumu ise ortada. "Üç maymun"u sürdürüyorlar. TFF'nin Başkanı, yönetim kurulu, tek seçicisi Terim. Gerisi palavra.
Sadede gelelim
Arda'yı bundan sonra yeni kulübünde görürüz. Artık gönül işlerini "kapalı devre" götürecektir. Dileriz futbol hayatını Millî Takımsız dahi olsa iyi sürdürür.
Bize düşen, kalan malzemeyi iyi değerlendirmek. Son maç, Türk futbolunun ancak, "Altınordu ekolü"yle kurtulabileceğinin işareti oldu. Cengiz Ünder bunun en belirgini. Bu çocuğun futbol becerisinin Arda Turan'ı sollaması yakın. Yeter ki, yanlış işlere dalmasın. Diğer tehlike şımarma olasılığı. Bunu önlemenin yolu, durumdan ders çıkartmaktır.
***
Mazinde tarih yatar
Orhan Ayhan'la şimdi de Beşiktaş Tarihi'ne daldı. Vodafone Park'ın Dolmabahçe Stadı döneminden kalma merdivenleriyle başlandı. Kulüp Müzesi'nde gezintiyle devam etti. Araya merhum Voleci Şeref -Görkey- görüntülerinin serpiştirilmesi olayı zenginleştirdi. Şeref Bey'in attığı 99 vole golüyle rekorlar kitabına girişini bugün kaç kişi biliyor? Onunla ilgili bir başka anekdot briyantinli saçları. Bu yüzden tüm sporculuk hayatında tek kafa golü atabilmiştir. O da topun kafasına kazara çarpması sonucu.
Beşiktaş İkinci Başkanı Ahmet Nur Çebi öncülüğünde dolaşılan müzede Dolmabahçe'ye geçişin öyküsü yaşandı. 19 Mayıs 1947'de açılan stadın diğer ilginç yanı, Orhan Ayhan'ın meslek başlangıcına denk gelmesi. Belgeselin ikinci bölümünü Perşembe günü saat 13:30'da TRT Spor'da izleyebilirsiniz.
***
Futbola devam
Kavga gürültülerimiz arasında yine de Dünya 20 Yaşaltı Futbol Şampiyonası'nı kaçırmadım. Kore'deki maçları TRT yayınladı. İngiltere şampiyon oldu. Finalde Venezuela'yı 1-0 yendiler. Bunda şanslarının da büyük rolü oldu. Geleceğin yıldızlarını görmek farklı duygu. Alt yapının önemini anlama açısından iyi tanıtım oldu.
...
Türkiye-Letonya kadın basketbol maçını seyrederken tanıdık bir yüzü fark ettim. Bu, Erman Kunter'in kızı Roksan Kunter'di. Tribünde eşi ve cin gibi yakışıklı bir çocukla oturuyordu. Anlaşılan bu başarılı spor spikeri kızımız "aile mutluluğunu" tercih edenlere katıldı.
...
ÖZEL NOT: Sehit Öğretmen Ş. Aybüke Yalçın'ın uğurlanışı içimizi paraladı. Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz'ın gözyaşlarını görüp ağlamamak mümkün değildi. Baba Yalçın'ın "Bu memleket tarihte Türk'tü, bugün de Türk'tür ve Türk kalacaktır. Ne mutlu Türk'üm diyene" şeklindeki sözleri bir iç döküştü.
Öte yandan gündeme gelen tuhaf bir durum var. Kemal Kılıçdaroğlu'nun Aybüke için yayınladığı mesajın yürütülmesi. Bir gün sonra Prof. Dr. Burhan Kuzu noktasına, virgülüne varıncaya kadar aynen yayınladı.