Bir e-mektup
Şu mektubu okuyacağız, sonra konuşacağız: “Yavşama / Konu başlığı olarak kullandığım ‘yavşama’ kelimesini TDK’nın sözlüğünde bulamadım. Ama halk arasında, bu kelime kullanılıyor, birisine yılışma, yaranma manasında. Bunu şüphesiz iyi biliyorsunuzdur.
Demem o ki, birisi birisine yavşayıp bir şeyler elde edecekse, bu kelime cuk diye oturmaktadır.
Tabiidir ki bir şeyler elde edecek için sözümüz yok; ama, şirinlik yapan nice başları örtülü, sakallı, hacı, hoca yazar, çizer ve en mühimi sessiz kalabalığa sözümüz var.
Kaç asırdır, Ermeni dâhil toplulukları entegre etmemiş bir devleti ve o devleti kurup, gencecik bedenleriyle can, kafa, kol, bacak, göz, kulak ve nihayet arzu ve heveslerini feda ederek yaşatanları, o mübarekleri, birden bire, sebepsiz yere kan içiciler, vahşîler, barbarlar, zâlimler olarak lanse eden, gayrimüslim ve hâliyle gayritürkleri anlarım, anlarız. Onlara göre, Türk, mutlak Hazar Denizi’nin doğusuna gidecek; başka yolu yok. (Klasik Şark Mes’elesi).
Ne oluyor da Müslümanım diyen, yavşıyor, anlayamıyorum. Asırlardır, bu Ermeni’ye soykırım yapılmadı da 20. asırda mı yapıldı? Yani, asırların ecdadı, Ermeni’yi sevdi, saydı, korudu da, 20. asırdakiler tersini mi yaptı?
O dedenin torunu aynı ise, böyle yapar mı? Yok, torun dededen farklı ise, torun İslâm dışı torun mudur ki zulmetsin, soykırım yapsın?
Şimdiki Müslüman yazar, çizer ve kalabalık, bir iftiraya hem de Müslümana iftiraya, aşkla şevkle, hırsla, taraftarlıkla bir gayrimüslimle ortaklık ediyor. Müslümana çamur atıyor.
Bunları siz Müslüman olarak görür müsünüz bilmem; ama, ben şunu acık olarak söylüyorum: ‘Müslümana sövmek fâsıklıktır.’ diyor, Hz. Peygamber Efendimiz. Ama Müslümanı vahşi göstermek, üstelik onca belgeye rağmen, en azından bunları insafla inceleme gereği duymadan bu pislik yapılıyorsa, bunu yapan, Müslüman görünümlüdür. Ben, bu kişilerin imanına inanmıyorum. Bunlar benim din kardeşim değillerdir. Ben de onların din kardeşi değilim.
Ancak, sorun bunlarda da değil; dedesi, ebesi katledilen, yakını, dedesinin arkadaşı, yoldaşı, hemşehrisi katledilen, ırzına geçilen ebelerin torunlarına sözüm.
Arslan bey, masumun ahı tutar diye korkuyorum, toptan helâke duçar olacağız, Allah, masumu, mazlumu sahipsiz bırakmaz. Sahiplenmeyenleri ise âbâd etmez, helâk eder. Endişem bu. Bu insanlar, helâki, felâketi davet ediyorlar, çünkü, toprağın altında çok mazlum ve masum var, biliyoruz ki onlar ölü değildir, Allah intikam alanların en etkilisidir.”
Mektubu yazan resmî vazifeli. Onun için adını veremeyeceğim. Bu hükûmet, “paralel” der peşine düşer. İşin kolayını bulmuşlar; kendilerine uymayan herkes “paralel” sepetine atılıveriyor.
Yukarıda e-posta meselenin özünü ortaya koyuyor. Diaspora ve Erivan’a “özür” anlamına “taziye”nin kiminle “paralel” yayınlandığını, önceki gün vermiştim. Abdullah Öcalan’ın “Ermeniler soykırıma uğratılmıştır.” diye açık açık yazdığı ve “Hepimiz Ermeni’yiz” grubunun gazetesinde yayınlanan mektubunu dün vermiştim. Çok geçmeden, henüz “soykırım” diyemeyen; ama satır arasında bunu demeye getirerek “taziye” yayınlayan bir “devlet adamımız” (!) var.
Bu “devlet adamı” başımızdaysa “yavşama” üzerinde düşünmeliyiz.