Bir devlet politikası olarak Arapçılık!
Bir milleti, bir devleti, bir ülkeyi yıkmak istiyorsanız öncelikle dilini tahrip etmeniz gerekir.
Dili tahrip olan milletler; kendi içlerinde yabancılaşır, kültürünü kaybeder ve zaman içerisinde ortadan kalkar.
Tarihten silinen devletlerin son dönemlerini incelediğinizde; dillerinin bozulduğunu, dış güçlerin etkisi altında kaldıklarını ve kültürel özelliklerini terk ettiklerini görürsünüz.
Kullandığı kelimeleri sınırlı olan topluluğu uyutmak, aldatmak, kandırmak her zaman kolay olmuştur. Kitle iletişim araçları da bu gibi topluluklar üzerinde çok daha rahat manipülasyon yaparlar.
***
Türkiye'de uzun yıldır sistematik bir şekilde dil problemi yaşanıyor. Türkçenin düzenli olarak tahrip edilmesi; sonunda bayağılaşan, aksanı bozuk, kelimeleri sınırlı bir topluluğun ortaya çıkmasına neden oluyor.
Kitap basım sayıları artmasına rağmen, Türk dilinin son yıllardaki ürettiği edebi eser sayısı bir elin parmaklarını geçemiyor. Edebiyatçıları kalmayan, üretimi duran bir ülkenin de kendine özgü düşünceleri, melekeleri ortadan kalkmaya başlıyor. Tüm bu süreçler kültürü yıpratıp, sosyolojik anlamda kendisiyle çatışan sorunlu bir kitleye dönüşmemize neden oluyor.
Dili yıpratan en önemli faktör ise demografik yapıya yönelik operasyonlar... Türkiye'de bu operasyon artık son derece sistematik bir kimliğe bürünmüş durumda.
Turgut Özal döneminde, Saddam'dan kaçan ve bir süre misafir olarak kaldıktan sonra geri dönecekleri açıklanan yarım milyon Irak Kürdü, Türkiye'de terör olaylarının patlamasına neden olmuştu. Çünkü gelen Kürtlerin büyük çoğunluğu; Türklere düşman, Türkiye'yi "olumsuz" olarak kodlamış kitlelerdi. Bu geniş hacimli kitlenin devletle barışık hale getirilememesi, topluma entegre edilmemesi sorunları katladı.
Son 15 yılda başlayan Arap hayranlığı ise gelinen son durum itibariyle Arapçılık haline dönüştü. Kılık-kıyafette yapılan taklitler, Türkçenin içine yerleştirilen anlaşılması zor kelimeler, İslam'ı yorumlama konusunda artan Vahabilik ve davranış kalıplarındaki özentilik... Bir dönemin Batı hayranlığı yerini tamamen Arap hayranlığına bırakmış durumda.
Bu durum dış politikaya da yoğun bir etki yaptı. Dünyada kimsenin arkasında durmadığı siyasal İslamcı Mursi'ye, Türkiye 1 milyar dolara yakın maddi yardım yaptı. Politik anlamda kaybedilenler de cabası... Suriye'deki siyasetimiz çöktü ve tüm bu süreçlerden Türkiye zararlı çıktı.
Son yıllarda Suriye'deki hatalı politikalardan dolayı sınırlarımıza büyük bir yığılma oldu... Suriye'deki iç savaştan kaçan ve vasıfsız kitleler Türkiye'ye geldi. Ancak dilleri, davranış kalıpları ve kültürleri bambaşkaydı... Uyum sağlanamadı.
Sınır illerinde Türk nüfusunu geçen sığınmacı gerçeği ortaya çıktı. Değişimler, büyükşehirlerde farklı bir tabloya dönüştü. En nihayetinde korkunç bir yığılma ve baş edilemeyen sorunlar yumağı ortaya çıktı.
Gençlerimize musallat olanları mı, suça karışanları mı... Vatandaş haklı olarak tepki gösterdi. Devreye merkezi sistemden yazılan Cuma hutbeleri sokuldu: "Algı operasyonlarına alet olmayın, yanlış yapılıyor" denilerek, dolaylı gözdağı verildi.
Geçtiğimiz Haziran ayının son haftası Türk Standartları Enstitüsü, tabelalarda "çift dilli kullanım"ın önünü açan düzenlemeyi hazırlamıştı. Bu vahim uygulama ticarethanelerden önce devlet kurumlarında yapılmaya başlandı.
Önceki gün, Ankara Etlik Zübeyde Hanım Kadın Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin tabelalarıyla ilgili haberler çıktı. Atatürk'ün annesinin adının verildiği hastanedeki tüm tabelalarının altına "Arapça" tercümeleri yazılmıştı.
Bunun anlamı; devletin resmi kurumunda iki dilli bir uygulamadır. Anlaşılan o ki; tabelalardan sonra devlet kurumlarımız da Araplaşmaya başlamış durumda. Bu uygulamanın bir diğer anlamı da Türkiye'nin millî devlet yapısına çok önemli bir tehdittir.
Son dönemde Türk Cumhuriyeti'ni hedef alan tüm operasyonların arkasındaki hazırlık süreçlerini doğru okumalıyız. 'Türk'le kavgalı, Türk milleti ile kavgalı, Türkçe ile kavgalı Arap sevdalıları; demografik operasyonla başlattıkları süreçte dili tahrip aşamasına geçmiş durumdalar.
Unutmadan hatırlatalım... Kayseri'de bir sokağa sembolik olarak "Şehit Fırat Çakıroğlu" adı verilmiş ve ardından Büyükşehir Belediyesi ayağa kalkmış, yazılı açıklamalar yaparak "Bize göre şehit değil, siyasi olaylara müsaade edemeyiz" denilerek, tabela sökülmüştü!