Bilal’i de Zarrab’ı da vermiyor!..
Biliyorum!.. Bugün, gözleriniz Meclis’teki yemin töreninde. Koalisyon formüllerine ışık tutacak Meclis Başkan adaylarına da dikkat kesildiniz. Anayasa ve Meclis iç tüzüğünde yazılı kurallar-takvim tabii ki çok önemli. Fakat, bunların yerine getirilmesi gereken formaliteden öte bir anlam taşımadığını bilmenizi isterim. Çünkü; bugüne kadar kapı arkası diplomasisi ile önemli bir yol alındı koalisyon ve Meclis Başkanlığı seçimi arayışlarında.
Malum medyada okuduğunuz liderler atışmalarını, “ibreli” koalisyon formüllerini tekrarlayarak vaktinizi de harcamayacağım. Düz okuduğunuz karşılıklı demeçlerin ardında bin bir numara yatıyor. Ankara’da dün itibarıyla koalisyon ve Meclis Başkanı seçim çalışmalarında geri plana düşmüş iki lider vardı; Ahmet Davutoğlu ve Kemal Kılıçdaroğlu. Ön plana çıkan daha da ağırlaşanlar ise Devlet Bahçeli ile Recep Erdoğan.
Tane tane anlatayım;
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin görev verdiği bir bay bir de hanımefendi Genel Başkan Yardımcıları, Erdoğan’ın yetki verdiği isimlerle bir kamu kurumunun misafirhanesinde özel odada koalisyon çalışmalarını büyük ölçüde somutlaştırdı. Görüşmelere 9’uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in vefatı nedeniyle kısa bir ara verilmişti. Cumartesi akşamı devam edildi. Güvenilir kaynaklardan aldığım bilgilere göre Pazartesi günü itibarıyla (isimlendirmelere girmeyeceğim-aht-) son durum şöyle;
Devlet Bahçeli’nin “Meclis Başkanı MHP’den olacak” direnci büyük ölçüde kırıldı. Recep Erdoğan’ın “Meclis Başkanı kesinlikle AKP’den olacak” ısrarı üzerine MHP’ye verilen Bakanlık sayısı 10’dan 13’e çıkarıldı. Yani; Bakanlar Kurulu’ndaki Bakanlık sayısı 25’den 26’ya çıkarılarak (Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yeniden ayrılması) kabinede eşit oranda temsil sağlanacak. Bu verilere bakarak “AKP-MHP Hükümeti tamam” diyebilir miyiz? Hayır... Çünkü; sıkıntı isimlendirmelerde ve bazı kırmızı çizgilerde hâlâ devam ediyor. Bunun ipuçlarını yazının aşağıdaki bölümlerinde vereceğim. Devlet Bahçeli’nin, “....iki isim kesinlikle kabinede olmayacak”, Recep Erdoğan’ın da “ben bu adamlardan kesinlikle vazgeçmem” ısrarının aşılamadığı belirtiliyor. Koalisyonun keskin protokol şartlarını içeren 18 veya 24 aylık seçim Hükümeti olacağı kaydediliyor.
“Başbakan” Ahmet Hoca cephesine bakalım. Ahmet hoca kapı dışı bırakıldı. Aklınca oyuna girmek istiyor. Abdullah Gül’ün verdiği cesaretlerle AKP-CHP Hükümeti istediği için, “zikretmediğim düşünceler AKP’yi temsil etmez” diyor ama patronu Erdoğan’ın taktığı yok.
Kemal Kılıçdaroğlu cephesinde ise tam bir panik hâkim. Ağırlığın AKP-MHP koalisyonuna dönmesi üzerine Kemal Kılıçdaroğlu’na yakın isimler Devlet Bahçeli’ye kanal açabilmek için sürekli Murat Başesgioğlu, Ahmet Kenan Tanrıkulu, Ruhsar Demirel’i arayıp görüşmek istiyorlar. Randevu bile alamıyorlar. CHP’de -durum yüzünden- Deniz Baykal’a olan tepki de iyice artmış durumda. CHP kulislerinde Baykal’ın, Recep Erdoğan’a giderken Kemal Kılıçdaroğlu’ndan önce Devlet Bahçeli’yi arayıp, bilgilendirdiği konuşuluyor. Baykal bu iddiaları YENİÇAĞ’a “yok öyle bir şey” diye yanıtladı. Fazla soru almadan telefonu kapattı.
Şimdi!.. “Koalisyon, AKP-MHP mi, yoksa AKP-CHP mi olsun?”
Bu benim işim değil. Gazeteci olarak fotoğraf çekip önünüze bırakıyorum;
AKP, koalisyon hazırlıklarına seçim öncesinde başladı. Bazı Bakanlıklarda MHP’ye yakın isimler görevden alınarak olası bir koalisyonda MHP’nin eli zayıflatılmaya çalışıldı. Planlanan şu: Zayıf koalisyon ortağının bir sonraki seçimlere kadar tamamen eritilmesi ve MHP’nin, AKP tarafından yutulması. Kalkınma Bakanlığı’nda seçimden önce yaşanılan görevden alma olayı bu duruma en iyi örnek. Olayın meydana geliş şeklinden ince bir şekilde kurgulandığı belli. Önce; kurumun eski Müsteşar Yardımcısı MHP adayı Erhan Usta’ya bilgi sızdırıldığı yönünde, kurum içinden bir ihbar mektubu çeşitli yerlere ulaştırılıyor. Yandaş bir gazetede haber yaptırılıyor.
5 Haziran günü Kalkınma Bakanlığı’nda 4 genel müdür görevden alınıyor. Bu genel müdürlerden üçünün hükümete muhalif oldukları ve olası bir koalisyonda AKP’nin ortağının kurumdaki operasyonel gücünü önemli ölçüde artıracağı biliniyor. MHP’nin görmesi gereken nokta şu:
Karşınızdaki sadece AKP değil, dış destekçileriyle, sonsuz maddi kaynaklarıyla, medyasıyla, belediyeleriyle, şirketleriyle, Cumhurbaşkanlığıyla koca bir organizasyon. AKP ile koalisyon, ayıyla güreş tutmaya benzer. Ayıdan mertlik beklenmez. Yüzünüze güler arkanızdan iş çevirir.
Haa!.. Bir de Erdoğan’ın olmazsa olmaz olarak gördüğü birinci kırmızı çizgisini önceki gün TİM Ödül Töreni’nde gördük. Kendisinin bizzat katıldığı ödül töreninde yılın ihracatçılarına ödülleri dağıtıldı. Bir Türk ihracatçısı gibi Rıza Zarrab’a burada ödül verildi. Hem de daha çok Erdoğan’a biat eden Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi’nin eliyle... Erdoğan, katıldığı ödül töreninde yaptığı konuşmanın ardından ön sırada koltuğuna kaykıldı ve karşıdan izledi.. Erdoğan, Zarrab üzerinden çizdiği kırmızı çizgiyle aynen şu mesajı veriyor; “Ne dört bakanımdan ne de Zarrab’ımdan vazgeçerim”. Peki, Zarrab’a ödül veren Numan Kurtulmuş’un bu halini nasıl yorumlayalım? Kurtulmuş da, Erdoğan’a aynen şunu diyor; “Ben seni sırtlarım.”
Bakalım!. “Ver Bilal’i, al iktidarı” diyen Bahçeli ile yolsuzluk tapelerini Meclis kürsüsünden satır satır okuyan Kılıçdaroğlu son raddede ne yapacak?..
AKP ile koalisyon kuracak partiye Allah yardım etsin!