"Beyin takımı" kaçınca!..
Dünkü gazetelerde, yandaş basının yalnızca "15 Temmuz" kalkışmasıyla ilgili "destan" içerikli başlıkları dikkat çekmiyordu...
Bir de Millî Gazete'nin manşeti vardı ki, yalnızca FETÖ'nün devasa örgütlenmesine vurgu yapmıyor, aynı zamanda derin, sinsi ve gizemli bir gaflete ya da ihanete (!) de dikkat çekiyordu...
Haklı olarak ve adeta veryansın ederek de demişti ki Millî Gazete, "Beyin firarda!.."
Evet; kooperatif peşinatını cemaat bankasına yatırandan, cemaatin dershanesine gidenlere kadar "mürit"lerin çoğu elde ama "beyin takımı" nasıl olduysa "firar"da!!!
Tablo ilginçtir; yüzlerce insanın acımasızca katledildiği 15 Temmuz 2016'daki kalkışmanın ardından "mürit" avı hiç durmazken, operasyonlar hiç bitmezken, on binlerce cemaat militanı yakalandı, sorgulandı ve tutuklandı...
"Darbe" kalkışmasının üzerinden 2 yıl geçmesine rağmen binlerce FETÖ militanı aranıyor, devlette halen "uyku"da oldukları ileri sürülen kriptoların tespiti için ise amansız bir takip sürdürülüyor...
AKP sözcüsü Mahir Ünal, "devletteki FETÖ hasarı kaldırıldı" dese de, kamudaki cemaat operasyonları bitmiyor, FETÖ'ye yönelik operasyon bilançosu artık takip bile edilemiyor!..
Çünkü AKP önderlerinin iki yıl önce devletteki tutuklamalar ve tasfiyeler için söyledikleri, "operasyonlar buzdağının görünen yüzü" tanımlamasının üzerindeki kuşku da giderilemiyor!..
Örgüt o kadar pervasızca büyümüş ki, önü o kadar pervasızca açılmış ki, her sabah yapılan operasyonlarda zanlılara yenileri katılıyor, her gün farklı bir "hücre" çökertiliyor, hiç tahmin edilmedik görevdeki askerler-bürokratlar bile gözaltına alınıyor, ancak FETÖ yapılanmasının sonu gelmiyor...
***
Firar eden "asıl" güç!..
Velhasıl, 200 binden fazla kişi FETÖ üyesi oldukları gerekçesiyle gözaltına alınırken 100 binden fazlası tutuklandı, sorgulananların sayısının 400 bini aşacağına kesin gözüyle bakılıyor...
Kimler yok ki tutuklananlar arasında?.. Valiler, paşalar, profesörler, savcılar-hâkimler, emniyet müdürleri, kaymakamlar, iş adamları, askeri öğrenciler, ev kadınları...
Ya da her kurumu sinsice kuşatan devlet memurları, bürokratlar, gazeteci kılıklı tetikçiler, "bavulcu kurye"ler, yazar kılıklı liboşlar, AKP ya da cumhuriyetle savaşmak iddiasıyla cemaatin kucağına oturan; Atatürk'ün, İlhan Selçuk'un kemiklerini sızlatan hikmeti kendinden menkul iş birlikçi-kinci- kripto "cumhuriyet"çiler vs.
Hatta kalkışmanın ardından FETÖ'cüleri yargılayan hâkimler, Adil Öksüz gibi önemli isimleri yakalamak için görevlendirilen polisler bile FETÖ'cü çıkmıştı ki, kim mürit kim değil belirsizliğinde büyük şoklar yaşamaktan kurtulamadı devlet...
Ve bu kadar okumuş-yazmış, akademik (!) unvan almış insanın ilkokul mezunu bir vaizin peşinden gitmesinin sosyologlar ve psikologlarca irdelenmesi gerektiğini daha önce de yazmıştık ama asıl mesele bu da değil...
Çünkü daha da vahimi var... Hele de bu ülkeye kan kusturmuş başka "terör" örgütleriyle mücadele konusundaki açmazlar daha önce de memleketin başına büyük sorunlar açmışken!!!
***
İçeridekiler, dışarıdakiler!..
Velhasıl, FETÖ'ye yönelik kuşatmada asıl mesele yalnızca sinsi bir gafleti, pervasızlığı, operasyon beceriksizliğini ya da ihmalini sorgulamıyor, "gelecek" konusundaki tehdidi de haber veriyor!.. O halde soralım;
Cemaatin müritleştirerek devlete sızdırdığı, yıllar boyu kullandığı ve en sonunda da bir kanlı kalkışma girişimine kurban ederek zindanlara atılmasına yol açtığı on binlerce kişi kolaylıkla yakalanırken, "beyin takımı" nasıl kaçabildi?..
FETÖ'yü FETÖ yapanlar, örgütü her koşulda ayakta tutanlar, cemaatin yayılması için 365 gün aralıksız mesai harcayanlar nasıl oldu da kolaylıkla ya da göz göre göre kaybolabildiler ki?.
Nasıl olur da bu kadar basit halde elden kaçabildi, yurt dışına çıkabildi FETÖ'nün savcıları, gazeteci kılıklı müritleri, örgüt tabanını ayakta tutan "kasa"ları ve devletin "arşiv"lerini çalan uzmanları?..
Tek mesele Adil Öksüz adlı FETÖ'nün "kara kutu"sunun tam da kalkışmanın ardından yakalanıp serbest bırakılması, sonra da elini kolunu sallayarak "firar" edebilmesi değil elbet...
Zekeriya Öz'ün başına beyzbol şapkası takarak, sınırdan elini kolunu sallayarak kaçması da değil başka bir kuşku!..
Dahası da var ki, "15 Temmuz" üzerindeki kuşkuları derinleştirmekten öteye gitmiyor...
***
Gerginlik bitmeyecek!..
Cemaatin dışarı kaçan-kaçırılan önemli unsurları nedense çok kritik görevdeki isimler!!!
Kimler yok ki aralarında?.. "Kasa" olarak bilinen, "sırdaş" olarak tanımlanan, yani Gülen'in en yakınındakiler, vakıf ve dernek başkanları, banka patronları, medya yöneticileri, milyarder iş adamları ve devlette çok kritik yerlerde görev yapmış "militan"lar... Tuhaf... Doğrusu çok tuhaf...
Neden mi tuhaf?.. Terörle mücadelede hep öne çıkartılan ve özellikle de 2000 yılındaki Hizbullah operasyonlarıyla gündeme gelen "baş giderse gövde dağılır" tanımlaması ortada dururken, lider kadrosu ayakta olan örgütlerin kolaylıkla çökertilmesi ne yazık ki mümkün olmuyor...
İşte Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu 17 Ocak 2000'de, İstanbul-Beykoz'daki operasyonda öldürüldükten sonra örgüt çöktü, sonra da siyasallaşmaya karar vererek Hüda-Par adı altında partileşti...
DHKP-C gibi örgütler de liderleri etkisiz hale getirildikten sonra enterne edilebildi... Öcalan yakalanmasına rağmen "lider kadrosu" yani "beyin takımı" halen iş başında olduğu için PKK bazı bölgelerde az da olsa direnmeye devam ediyor...
Kripto militanlar halen "çerezci"lerin telefonları ya da ankesörlerden bile "hücre" oluşturmaya devam ederken, cemaatin lideri ve "beyin takımı"nın firarda olması ne yazık ki şu gerçeği bir kez daha öne çıkartıyor;
Belli ki devlet FETÖ ile daha çok uzun zaman mücadele etmek zorunda kalacak... AKP ve devletle adeta kan davasına girişen cemaatin yüz binlere ulaşan müritlerini dışarıdaki yapı ayakta tutuyor çünkü...
Velhasıl devlet, "paralel yapı" ile sistemi ele geçiren ve örgütlenme konusunda eski siyasi partilerden ve AKP'den büyük destek alan bir dinci yapıyı çökertmek için çırpınırken, FETÖ konusundaki gerginlik daha uzun süre bitmeyecek...