Benim çeteme dokunamazsın!
Kuvvetler ayrılığı nedir?
“Devletin, yasama, yürütme ve yargı işlevinin birbirine karşı bağımsız organlar tarafından görülmesidir.” (Erdoğan Teziç, Anayasa.Hukuku, 8..bs. 2003, s. 393).
Montesquieu (1689-1755), “Yargı gücü, yasama ve yürütme gücünden ayrı değilse özgürlüğün var olmayacağını” söyler.
Montesquieu’nun fikirleri, 1789 Fransız İnkılâbından sonra anayasa hareketlerinin ilham kaynağı olmuştur. 1789 tarihli İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nin 16. maddesi kuvvetler ayrılığının anayasa devleti için mecburi bir unsur olduğunu belirtmektedir.
Türkiye yönetim şeklini Batı’dan aldığına göre, modern hukukun normlarını hiçe sayması düşünülemez.
Montesquieu, bu görüşlerini “Kanunların Ruhu”nda dile getirir. (Kitabı orta üçte, hocamızın “Okuyamazsınız; ağırdır.” demesi üzerine 15 günlük tatilde okumuştum ama okuyana kadar canım çıkmıştı. Kitapların okunması yaşını unutmamak lâzım.)
Demokrasiyle idare olunduğu iddia edilen devletlerin uygulaması gereken birinci şart, kuvvetler ayrılığıdır. Devlet içinde her birimin mesuliyet sahalarına diğerleri giremezler; müdahaleleri de düşünülemez! “Müdahale düşünülemez!” diyoruz ama, yürütmenin yani hükûmetin, diğer “kuvvetler”in tepesine binişine içimiz sızlayarak şahit oluyoruz.
Hükûmetin, yasamanın (parlamentonun), mahkemelerin vazife sınırları kanunlarla tespit edilir ve kimse bu kanunları ihlâle yanaşamaz.
Hükûmet sayı çokluğuna güvenerek her şeyi kendi faydasına yontuyor. Bunun adı “demokratik diktatörlük” değil de nedir?
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK), hükûmetin kanunsuz uygulamasına karşı bildiri yayınlaması AKP yönetimini kızdırdı. Hemen kanun değişikliğine giderek HSYK’yı değiştirme kararı aldılar. Yetkileri kısıtlayacak, tayin edilecek hâkim ve savcıları hükûmete bağlayan kanun teklifini TBMM Başkanlığı’na verdiler.
Yolsuzlukları ortaya çıkaran kolluk güçlerini darmadağın ettiler. Daha yeni; önceki gün sabah İzmir’de, Ankara’da ve başka şehirlerde yolsuzluk operasyonu yapan polis müdürleri o günün öğlesinde değiştirildiler.
17 Aralık yolsuzluk operasyonu fırtınasının ardından binin üzerinde polis yerlerinden edildi. Yerleşik düzenleri bozuldu, çoluk çocuk yollara düzdürüldü.
25 Aralık’taki en büyük yolsuzluk operasyonunun da engellendiğini hatırlatalım.
Din adına devlet çürütülüyor. İnsanlarımız Allah’la aldatılıyor ve soygun için fetva bile alınıyor. Ülkeyi yöneten kesim, Türkiye’yi “daru’l-harp” görüyor ve ülkesine karşı âdeta cihat ediyor! Asıl arıza burada! Ülkenin hepimizin olduğunu, batarsak hepimizin batacağını, kendilerinin de kıyıya sâlimen çıkamayacaklarını içlerinden bir “âkil” anlatmıyor. (İkaz edeceklerine “Soyun!” diye fetva veren “âkil” biri bile var!)
“Kuvvetler” üzerine ejderha gibi çökersen, kim kime güvenecek... Devlet çarkı nasıl yürüyecek?
Soygunculara, vurgunculara karşı operasyon yapanlara dur demek, benim çeteme dokunamazsın, vurgunu yapan da benim, soygunu yapan da benim demektir.
Halkımız uyanmalıdır. Nasıl sessiz kalabiliyoruz; anlamıyorum!